Prolog

2.5K 94 70
                                    

Piran,

YİRMİ YIL ÖNCE

Küçük kız, dizlerinin altında biten krem elbisesinin eteklerinden tutarak göl kenarında bir sağa bir sola zıplıyor; hoşuna giden çiçekleri yere çömelip kokluyordu. Annesi ve babası kendisini görebileceği fakat onun duyamayacağı bir uzaklıkta bir şeyi tartışıyordu. Küçük kız bakışlarını güzel çiçeklerden kaldırıp anne ve babasına baktı. Annesi ellerini beline yerleştirmiş babasının karşısında başını dik tutarak bir fikri savunuyor olsa gerekti. Bunu sadece çattığı kaşlarından ve kınayan bakışlarından anlamak bile kolaydı, kız için. Babası ise annesine hararetle bir şeyler anlatıyor, attığı suçlayıcı bakışlarını annesinin üzerinde dolaştırıyordu. Küçük kız, aralarındaki gerginliğe rağmen bir an olsun bile babasının annesine kötü davrandığına inanmadı. Çünkü o bakışlar ne kadar suçlayıcı baksa da hemen ardında saklayamadığı bir sevgi yatıyordu. Küçük kız sevginin ne demek olduğunu iyi biliyordu.

Annesine sarıldığında ve onun beyaz yüzünde küçük ellerini gezdirdiğinde bunu görüyordu. Güneş gibi sapsarı saçlarının yumuşaklığında, sadece küçük kıza has ürettiği şefkatli anne kokusunda saklıydı sevgisi. Küçük kıza bakarken kızsa bile gözlerinden hiç gitmeyen ve dünyaları içine sığdırabileceği sevgisiyle; küçük kız düşüp dizini acıttığında ya da ateşli bir hastalık geçirdiğinde annesinin endişeden deliye dönmesine rağmen alnından korkuyla akan soğuk terlere inat küçük kıza özenle bakıp ona endişesini yansıtmamasıyla ne demek olduğunu anlatıyordu, sevginin. Küçük kız arkadaşıyla tartıştığında, bir şeyleri anlamadığında, evde, parkta, sokakta, canı sıkıldığında ve daha nice anında annesinin kalbinin en derinine küçük kızı almasıyla küçük kıza sevgiyi tam anlamıyla hissettiriyordu. Çoğu ebeveyne inat küçük kızın fikirlerine saygı duyuyor, onu hep dinliyordu.

Babasının küçük kızı eğlendirmek için şekilden şekle girmesinde, uyumadan önce küçük kıza hep güzel bir masal anlatmasında, sarılışındaki tüm kötülüklerden korumak istemesinde, küçük kıza hatalarını hep en güzel şekilde öğretmesinde sevginin ne demek olduğunu iyice pekiştiriyordu. Babasının annesine kızsa bile her daim annesiyle kibar konuşmasında, annesiyle aralarının bozuk olduğu zaman - küçük kız bu durumlarda aralarında gerginlik olduğunu hissedebiliyordu, saklamaya çalışsalar da - ne olursa olsun gözlerinin perdesinde tuttuğunu sandığı sıcacık bakışlarında sevginin saygıyla birleşimine şahit oluyordu. Babasının annesiyle bir olup ona dünyadaki ilginç gelen tüm soruları eğlenceli bir ders niteliğinde anlatmasında, küçük kızın beceriksizce saçlarını ördüğünde ve daha birçok davranışta, hatırladığı güzel anılarında hissettiği iç gıdıklayan o güzel duygunun sevgi olduğunu çok iyi biliyordu.

Sevgi mutluluk veriyordu. Küçük kız, o içini kıpırdatan duygunun kendisini diri tuttuğunun farkındaydı. Tam olarak nasıl hissettiğini açıklamakta güçlük çekiyordu, bu yüzden sürekli annesi ve babasına çok enerjiğim diyordu. Mutluluğun tüm hücrelerine yaydığı sıcaklığı başka türlü ifade etmek onu biraz zorluyordu. Yine de ''Bir gün,'' diyordu: ''Annem ve babama hissettiğim her şeyi en güzel şekilde anlatacağım. Sadece daha fazla okumaya ve biraz büyümeye ihtiyacım var.''

Küçük kız eğer bilseydi, her şeyin o henüz büyüyemeden ve daha fazla kitap okuyamadan biteceğini; sevgiden uzak kalacağını, kalbinin kötülüğe bulanıp hiç istemeyeceği şeyler yapacağını, bunu hemen kelime dağarcığındaki en alakasız kelimelerle de olsa annesine ve babasına anlatırdı. Dünya, hayat ona sonsuz ve güzel geliyordu. Annesi ve babası hep yanında olacaktı. Hayatta hep mutluluk olacaktı. Kelebekler, güzel kır çiçekleri, şakıyan kuşlar... Kar hiç yağmayacaktı, insanlar üşümeyecekti, güneş hiç batmayacaktı, kara bulutlar ve korkunç şimşekler ile gök gürültüleri hiçbir zaman etraftaki mutluluğu ememeyecekti.

Element: Denge (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin