Kazağımı boğazımdan geçirip eteklerinden aşağıya indirirken odamın kapısı çalındı. ''Gir!'' diye seslendim, aynada saçlarımı düzeltirken. Büyük beyaz kapı yavaşça aralandı ve annem aralıktan süzülüp kapıyı arkasından kapattı. ''Günaydın, tatlım!'' dedi, coşkuyla. Kaşlarımı kaldırıp gülümserken yatağıma doğru ilerleyip çarşafımı düzeltmeye başladım. ''Günaydın,'' diye mırıldandım. ''Mutlusun bakıyorum, güzel bir şeyler mi oldu?'' Yastığımı elimle kabartırken bakışlarımı anneme çevirdim. Suratını buruşturmuş yaptıklarımı izliyordu. ''Ne yapıyorsun?'' dedi, merak ve şaşkınlıkla. Bir an durup neye şaşırdığını çözmeye çalıştım ancak başıma kocaman bir ağırlık yerleştirilmiş gibi hissediyordum. Beynimi kullanmamı engelleyen bir parazit kafamın içini istila etmiş gibiydi, ağır düşünüyor, ağır tepki veriyordum.
Dün gece Yıldız'dan Perspeca'ya geri dönmüştük. Takım hazırlanana kadar her zaman olduğu gibi hafta sonunu sarayda geçirecektim fakat dün gece öğrendiklerimi aklımın süzgecinden geçirirken Selen'in Eva hakkında bir şeyler anlatmak istediğini hatırladım. O an odağım Hira'ya ulaşmak olduğu için Eva aklımdan süzülüp gitmişti. Akılsızlık etmiştim. Onunla yeniden konuşmalı, Eva hakkında söyleyeceklerini dinlemeliydim. Bu, benim için yakalanması gereken büyük bir ipucu olabilirdi belki de. Böyle bir şeyi elimin altından kaçırmam kendime karşı sinirden köpürmeme sebep olmuştu. Kendime öfkemden gece uyku tutmamıştı ve geç bir saatte uyuyakalmıştım. Sabah kalktığımda Hira'yı yakalayıp hesaba çekeceğim gün Selen'i de yeniden karşıma almayı kafama koymuştum. Birkaç gün sabretmem gerekiyordu.
Bunların haricinde aklımı kurcalayan bir başka mesele daha vardı. Aklımdan çıkmayan iki farklı rüya beni rahatsız ediyordu, ben onları unutmaya yüz tutmuşken zihnimin karanlık köşesinden birden bire çıkıyor, kendisinden başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu. Büyük bir huzursuzlukla doluydum, rüyaların – daha doğrusu kâbusların – hiçbirinde kendimi güvende hissetmemiştim. Bu da bir işaret miydi? Taş bana bir şeyler anlatıyordu belki de ancak ilk gördüğüm kâbus için ne demeliydim? Onu gördüğümde taş bende değildi. Peki, bu iki kâbus arasında bir bağlantı var mıydı? Tek ortak noktaları olay akışının sağlandığı yerdi: Dar, rutubetli mağara tünellerinin sonundaki kalbin bulunduğu genişçe oda. Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Kalbe yeniden gitmem gerektiğini biliyordum. Tıpkı bu taş gibi kalp de bir şeyler göstermek istemişti o gün bana. Ne demek istediğini çözersem yepyeni bir yola ulaşabileceğimi hissediyordum. Elimde bomboş iki gün vardı. Hira'yı yakalayabilmek için hazırlıkların tamamlanmasını öylece beklemek yerine ipucu sağlayacak yeni yollarla ilgilenmeliydim. Hira'nın neyi, ne kadar bildiği belli değildi ve günlerce konuşmayabilirdi. Koskoca iki günümü bir hiç uğruna kaybetmek istemiyordum. Bu yüzden bu sabah kalbe gitmeye karar vermiştim. Yanıma alacağım suç ortaklarım belliydi. Bu yüzden hızlıca hazırlanıp çıkacaktım.
Anneme bakıp omuz silktim. ''Yatağımı topluyorum,'' dedim, basitçe. Annem suratını buruşturup iç çekti ve ''Görüyorum,'' dedi. ''Bu Helga'nın işi, senin değil.'' Gözlerimi devirip yastığımı yatağa bıraktım ve yorganı çekiştirip yatağı kapattım. ''Helga benim kölem değil,'' diye mırıldandım. ''İşi bu ama,'' dedi, net bir sesle. ''Bu yüzden burada çalışıyor.''
Doğrulup anneme ikaz edercesine baktım. ''Bana yardımcı olabilmek için çalışıyor,'' dedim, onun kadar sesimi keskin kullanarak. ''Yatağımı toplamaktan aciz olmadığıma göre bana yardım edeceği bir durum söz konusu değil.'' Annem derin ve sesli bir nefes alıp verdi. Benim bu tavırlarım ona göre kaideleri bozmaktı ve bu, onu çıldırtan bir diğer konuydu ancak benim umurumda değildi. Açıkçası bu konuşmanın da daha fazla uzamasını istemiyordum. Bu yüzden dediklerime muhalefet olmasına izin vermeden konuyu değiştirdim. ''Neden geldin?'' diye sordum, meraklı görünmeye çalışarak. Duvara gömme olan dolabın kapağını çekiştirip açtım ve içine bıraktığım sırt çantamı elime aldım. Fermuarını açıp Haren'in içerisinde olup olmadığına bakarken annem konuşmaya başladı. Normalde eğer sinirleneceğim bir konudan bahsediyorsa başta kem küm edip beni sakinleştirmeye çalışırdı ancak bu sefer direkt olarak konuya girmişti, bu da tepki vermemi geciktirmişti. ''Aiden'a söyledim,'' dedi. Kaşlarımı çatıp yavaşça kafamı kaldırdım ve ona baktım. ''Neyi?'' dedim, sinirleneceğimden emin olduğum için gergin çıkan sesimle. ''Evleneceğinizi,'' dedi, gözlerini benden kaçırıp odada adımlarken. Şaşkınlıkla sonuna kadar açılan gözlerimi annemin üzerinden bir an olsun ayırmadan hareketlerini inceledim. Nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum; ne demeliydim, ona karşı duyduğum öfkeyi nasıl dillendirmeliydim bilmiyordum. ''Ne?'' diyebildim, sesimi istemsizce yükseltirken. Annem yutkunup kollarını göğsünün altında birleştirdi ve konuşmak için ağzını kapatıp açtı. Bana söylemekten çekiniyordu fakat yapmaktan çekinmiyordu. Sinirle çantayı sert bir şekilde yatağa fırlatıp birkaç adım anneme doğru ilerledim. ''Ne yaptım dedin?'' diye sordum, sinirden titreyen sesimle. Bunun bir şaka olduğunu söylemesini bekliyordum ancak gözlerini gözlerimden kaçırması ve söyleyecek doğru kelimeleri seçmeye çalışırken dudaklarını aralayıp kapatması, yutkunması tüm bunların gerçekliğini suratıma çarpıyordu. ''Ne hakla?'' dedim, sesimin tonunu biraz daha yükselterek.
![](https://img.wattpad.com/cover/219072874-288-k520558.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element: Denge (Kitap Oldu)
FantasiElement Serisinin Devamı, 2. Hikâye Yirminci yaşının kendisine bolca güzellikler getirmesini dileyen Claire, karşılaştığı korkutucu doğaüstü olayları bir mantığa oturtmaya çalışırken kendisini bu olayların merkezinde bulduğunda kim olduğunun sonunda...