On Altıncı Bölüm

414 36 12
                                    

Hepimizin önünde emin adımlarla yürüyen Claudia'ya yetişip yanında ilerlemeye başladım ve ''Dinlenmeliydin,'' dedim, yumuşak bir sesle. Hızına ayak uydurmaya çalışırken başımı yana çevirip suratını inceledim. Parıltı dolu keskin bakışları, parlak cildiyle keyif dolu gülüşü suratına çocuksu bir canlılık katıyordu. Her zamankinden daha dinç, daha yenilmez duruyordu. Sırtını dikleştirmişti, nereye gittiğini biliyordu. ''Gayet iyiyim,'' dedi, diri bir sesle. Gözlerini hedefinden ayırmamıştı.

Claudia'nın taş sayesinde sağlığına kavuştuğu günün üzerinden üç gün geçmişti. O gün Aiden'dan köşe bucak kaçmak için yer aramıştım ve koştura koştura çalıştığım kafeye gitmiştim. Mesai bitiminde Alice'i çağırıp o gece bana eşlik etmesini istemiştim ve Aiden'ın bana ulaşması için her yolu tıkamaya çalışmıştım aklımca. Başarmıştım da fakat Aida, tek bir detayı atlamadan her şeyi ağabeyine yetiştirdikten sonra üç gün kendisinden kaçışımın ardından staj çıkışı yakalanıp doğruca Aiden tarafından saraya götürüldüm. Annemin beni hafta içi ikinci kez görmesinin üzerinde yarattığı şaşkınlıkla bir an oraya taşınacağımı sanarak mutluluktan havaya uçmasına ramak kalmıştı ki Aiden, benim yerime gerekli açıklamayı yaparak annemin hevesini kursağında bırakmış ve beni doğruca toplantı odasına sokmuştu. Diğerleri de bizi orada bekliyordu. Aiden ile yol boyunca muhatap olmamak için türlü yollar denemiştim, tabiri caizse soğuk terler akıtmıştım. Her konuşmak istediğinde lafını ya müziğin sesini sonuna kadar açarak ya da birilerini arayarak – Alice'i iki kere aramıştım – bölmüştüm. Bir an boynumdaki kolyeye uzanıp kopartarak çıkaracağını düşünsem de benim dışımda kimsenin dokunamamasının avantajına sahip olduğumu çok geçmeden fark ederek bu açıdan endişe yaşamadan kısmen rahat bir yolculuk geçirmiştim, zaten şaşırtıcı bir şekilde yeltenmemişti de.

Toplantı odasında kestiremediğim bir hızla konu oylamaya sunulup bir karara varıldı ve bana geriye kalan tek şey onaylamaktı. Kimse daha fazla hesap vermekten kaçmamı istemiyor sanıyordum ancak lafı dahi edilmedi, belki de Aiden'ın konuşmasına izin verseydim yol boyunca ondan papara yiyecektim; hatta büyük ihtimalle kolyeye el koyabilmek için çeşitli yollar deneyecekti. Aiden'ın çenesinden sıyrılmam kısa da olsa bir süre daha rahat nefes alacağım anlamına geliyordu. Bu yüzden bunu düşünmeyi sonraya erteleyebilirdim.

Bunun yanı sıra tüm bu hızlandırılmış oylama benim için de iyi olmuştu. Açıkçası uzun zamandır merkeze inmeyi aklımıza koymuştuk ancak olaylar peşi sıra gelişirken bunu gerçekleştirmek pek mümkün olmamıştı. Hızlı yaşanan karar anının ardından kendimizi rutubetli tünellerde, ışıksız geçitlerde bulmuştuk en nihayetinde. Yer altına indikçe inen eğimli, bozuk taş zemin üzerinde ilerlerken tünelin sıcaklığı her adımımızda artıyordu; buna nispeten sıcaktan kavrulmasını beklediğim taş duvarlar elimin altında üşüyordu sanki. Parmak uçlarımı duvarda gezdirirken hissettiğim enerjinin yoğunluğu buradaki sıcaklığı azaltmaya, her şeyi dengede tutmaya yarayan yegâne mekanizma olmalıydı. Bakışlarımı önümde uzanan tünellere çevirdim. Kalbin bulunduğu merkez çekirdeğin üzerine konuşlanmıştı: Artan yer çekiminin ve sıcaklığın sebebi buydu. Sıcaklığın verdiği baygınlık hissi yetmiyormuş gibi yerleştirilen meşalelerin loş ışığı ortamı iyice kasvetli hâle getiriyordu. Meşaleler olmasaydı zifiri karanlığa gömülecekti bu iç karartan geçitler; tabii, ne kadar zifiri karanlığın içinde kalmamıza engel olsalar da meşaleler ilerleyebilmemiz için yeterli olmamıştı. Telefonlarımızın fenerini açarak önümüze tutuyor ve düşmemeye çalışıyorduk: Claudia hariç. Tünelleri ezbere biliyordu, sanki her gün kullandığı bir yoldu.

''Tuzakların olduğu bölgedeyiz,'' dedi, İnanç, arkadan. Hepimiz olduğumuz yerde durup ona döndük. O ise Tony'e gözlerini dikmişti, bakışlarıyla komut vermek ister gibiydi. Tony, omuzlarını geriye doğru birkaç kere çevirdi ve parmaklarını çıtırdatıp öne doğru lakayıt tavırlarla adımladı. Yanımdan geçip gitmeden önce ''Gel bakalım, çaylak,'' diye mırıldandı. Onu takip ettim, Claudia'nın önüne geçtik. Kısa bir an önümüzde uzanan loş koridora baktıktan sonra ''Biraz atraksiyon olsaydı iyiydi,'' dedi, arkasına dönüp diğerlerini süzerken. ''Kapatmamda ısrarcı mısınız?'' Aida, kollarını göğsünde birleştirip sert bakışlarıyla Tony'i ikaz etmeye çalıştı, aralarındaki bu durumu artık yadırgamıyordum, sürekli olarak birbirlerine hoşnutsuzluklarını dile getirmelerine – daha çok Aida'nın dile getirmesine – alışmıştım. Bir yandan gözüme sevimli bile geliyordu; her ne kadar, zaman zaman yaşadıklarımın esiri olarak hatırlamak istemesem de Aiden ve benim ilk tanıştığımız günlerdeki hallerimize benziyorlardı. Geçmişe duyduğum özlemi artırıyordu bu anlar: Her şeyin güzel olduğu ve her şeye sahip olduğumu sandığım günlere, o zamanlar üzerimde gerçekleşen ürkütücü değişimlere rağmen. Tüm bunların yanı sıra grup içindeki Aida ve Tony arasında gerçekleştiği gibi rasgele gelişen tartışmalar Aiden ve benim son aylardaki kavgalarımızın yanında bir hiç kalıyordu. Eğer onların bu hâline tahammül edemiyor bile olsaydım susardım, çünkü onlar bizim kavgalarımıza dayanıyordu. Aida'nın bakışlarını yakalayan Tony ''İyi,'' dedi, somurtarak. ''Suratsızlar.''

Element: Denge (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin