Epilog

248 15 62
                                    

Yirmi Yıl Önce

Fiona, dehşet saçan ifadesiyle kızını kucağına almış koşuşturarak saklanacak delik arıyordu. Şakaklarındaki sarı saçlarının arasından boncuk boncuk terler yüzünden aşağıya kayıyor, yanağı boyunca geziniyor ve çenesinden süzülüyordu. Karanlık, bomboş bir sokak arasına girip kendisine sıkı sıkıya kenetlenmiş küçük kızını kendinden uzaklaştırdı. Stres bedenine öylesine hâkim olmuştu ki ellerini kontrol edemiyordu, kızı kendinden uzaklaştırırken sert davranmıştı.

''Anne,'' dedi, korku dolu bitkin ses. Küçük, kızıl-kahve gözlerini annesinin gözlerine diken Eva, yaşadıklarına anlam yükleyemiyor ama delice korkuyordu. Aksi mümkün olamazdı da, Belda denen kadına güvenmişti. Canının yanmayacağını, uslu durursa hastalığından kurtulacağını sanmıştı; bunun teminatını almıştı. Ne yazık ki kadının dedikleri yalnızca bir yalandan ibaretti, kendini daha da hasta hissediyordu. Canı da çok yanmıştı. O kadar çok ağlamıştı ki artık gözlerinde yaşın kalmadığını, bir daha ağlayamayacağını düşünüyordu. Neyse ki annesi tam zamanında gelmişti. Her zamanki gibi Eva'yı korumuş, o işkencenin ortasından söküp almıştı.

Eva, kirpiklerini ağır ağır titreştirdi. Direncinin onu iyice terk ettiğini, kemiklerinden sökülürcesine gücünün boşaldığını hissediyordu. Uykusunun gelmesi anlamsızdı onun için, o öğlenleri hiç uyumazdı, o ansa bedeni ona yalnızca uyumasını fısıldıyordu. Daha önce hiç tatmadığı bir huzuru tattıracak bir uykuya dalmak istiyordu bu fısıltı sayesinde.

''Eva,'' diye fısıldadı, Fiona, korkuyla. Eva, kollarından tutulup sarsıldığında gözlerini zorlayarak ardına kadar açtı. Yavaş yavaş yeniden düşmeye başlayan göz kapaklarına inat uyanık kalmaya çalıştı. ''Anneciğim,'' diye mırıldandı, bitkin bir sesle. ''Çok uykum var.'' Fiona, dolan gözyaşlarını geri göndermek için çabalarken ''Hayır, canım,'' dedi. Titreyen sesi her şeyi mahvediyordu, Eva'nın daha fazla korkacağından endişe duyuyordu. Yine de kendine pek engel olabildiği söylenemezdi. Tek evladı neredeyse ellerinden kayıp gidiyordu, gafil avlanmıştı. Bunun düşüncesi bile aklını yitirmesine sebep olacak bir şeyken gerçeğe dönüşmüştü. Yaşadıklarını sindiremiyordu, eğer kolları arasındaki bu küçük kıza güç vermesi gerekmeseydi oturup hüngür hüngür ağlayacaktı. Derin bir nefes çekti ciğerlerine. ''Sakın uyuma! Sana iyi gelecek bir şeyler getirdim.''

Titreyen ellerini cebine uzattı, Fiona. Birbirine karışmış zinciri çekiştirerek gözler önüne serdi buğulu, beyaz taşlı kolyeyi. Uykuya dalmaya hazır olan kızının boynuna beklemeden uzattı. Eva, birbirini tamamen örtmek üzere olan kirpiklerinin arasından buğulu gözlerle gördüğü taşın boynuna ilerleyişini izledi. Ona bir yıldız kadar uzak ve aydınlık geliyordu. Boynuna asılıp zincirin ucundaki tenine değdiğinde kapanmak üzere olan gözleri hafifçe aralandı, büyüyen gözbebeği küçüldü, buz kesen vücudunun hızlıca yeniden ısındığını hissetti. Kanının damarlarına yaptığı baskıyı duyuyordu kulaklarında sanki. Etrafına bakındı, renkler yeniden canlanmıştı. Daha önce bu kadar çığlık atan renkleri görmemiş gibi hayretle süzdü. Annesinin kokusunu daha derinden duyumsuyordu artık. Kollarına kuvvet gelmişti, bedenine de öyle. Sanki ses geçirmez bir odaya kapatılmıştı da oradan firar etmişti. Korkunç bir sessizlik alanından kurtulmuştu.

Fiona, küçük kızındaki değişime gözle görülebilecek kadarıyla şahit oldu. Bembeyaz kesilen teni mora çalmaya başlamıştı onu bu kimsesiz sokağa getirdiğinde. Taşın tek temasıyla eski rengini kazandı derisi. İçeri çökmüş göz yuvarları eski konumuna geri otururken gözaltlarındaki morarmalar yavaşça kayboldu. Eva'nın hırıltılı çıkan ritimsiz nefesleri düzene girdi. Titreyen bedeni rahatlamayla annesinin kollarında iyice mayışmıştı. Fiona, şükür dolu derin bir nefes verdi gökyüzüne doğru. Gözlerinden aşağıya birer damla yaş kayarken gözlerini yumdu. Bunlar rahatlamanın ve mutluluğun somut tasviriydi.

Element: Denge (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin