Yirmi Üçüncü Bölüm

375 26 28
                                    

Av köşkünün koridorlarında yürürken yorgunluktan ağrıyan gözlerimi ovuşturup esnedim. Hattena'dan Yıldız'a ara vermeden yol almış, hemencecik av köşküne gelmiştik. Cadıları yerleştirip kilitlemiştik ve hemen ardından bizler de birkaç saat dinlenebilmek adına odalarımıza çekilip uyumuştuk. Yorgunluğumu üzerimden atamamış, hâliyle de uykumu alamamıştım fakat daha fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Bu taşın kime ait olduğunu çözebilirsem büyünün nasıl bozulacağını da öğrenirdim, bunlara ilaveten sütunların eski sağlığına kavuşmasını sağlayabilir ve bittabi melezler hakkında baki bir çözüm bulmaya odaklanabilirdim.

Tüm bunların yanı sıra Eva'ya ve diğer cadılara karşı da temkinli, mantıklı hareket etmem gerekiyordu; uzun süredir Eva'dan haber alamamam fırtına öncesi sessizliğe benziyordu. Ne yaptığını bilmedikçe geriliyordum, o ortaya çıkmadıkça endişem artıyordu. Sevdiğim diğer insanlara zarar verebileceği düşüncesi beni fazlaca yıpratıyordu. Altı ay boyunca kedere boğulmuştum ve içimdeki tüm olumsuz duygular kalbimde kalıcı yer edinmişti neredeyse. Bir yerden sonra kendi kendime işkence etsem de artık sıkılmıştım: Üzülmekten, hatırlamaktan, korkmaktan, yalnızlıktan, ailemin artık olmamasından... Tüm bunların bitmesini istiyordum. Gözlerimi kapatıp açtığımda her şeyin bir kâbustan ibaret olduğunu görmek istiyordum. Hayatımda bundan daha çok istediğim hiçbir şey olmamıştı. Daha sonrasında ise Eva'yı hatırlıyordum; yaptıklarını ve yapacaklarını düşünüyordum. Hiçbir zaman bundan kurtulamayacakmışım, çıkışım olmayacakmış gibi geliyordu fakat devam ediyordum. Yapılması gereken de buydu, çünkü herkes böyle söylüyordu. Hayat beni beklemiyordu ve koşarak ona yetişmemi istiyordu. Yapmam gereken işlerim vardı, bana hesap vermesi gereken insanlar vardı. Bu insanlardan biri sorunlarımın baş kaynağı olan Eva'ydı elbet.

Bir de Abigail vardı; ona karşı her şeye rağmen sempati duyuyor, onu kurtarmak istiyordum fakat anneme ne kadar Abigail'i savunsam da Abigail'e karşı anne ve babama duyduğum üzüntü ya da Alice'e duyduğum endişe kadar büyük duygular kıpraşmıyordu içimde. Ona yaptıkları için kızmıyordum, emindim ki Eva'nın bir oyunuydu bu. Kardeşimi kandırmıştı. Onun için üzülüyor ve elimden gelen her şeyi yapmak istiyordum ancak ona kendi derdimden odaklanamayışım canımı bir hayli sıkıyordu. Bu kadar umursamaz, vurdumduymaz bir insan değildim. Yaşadığım duygusal çöküş beni kendimden bile vazgeçirmişti. Abigail aklımdan uçup gitmişti, sırf bu yüzden bile kendimi berbat hissediyordum. Çevremdeki herkes haklıydı; ne kadar kendimi değil, başkalarını düşündüğümü söylesem de son zamanlarda sadece kendimi ve yaşadığım ıstırabı önemsemiştim, herkese acı çektirmiştim. Bu savaşı bitirmek için çabaladığımı söyleyerek kendimi ve herkesi kandırmıştım, istediğim şey Eva'dan intikam almaktı. Sadece kendi çıkarlarımı düşünüp başka kimseyi umursamamıştım. Gözlerimi yumup alnıma vurdum.

Bu, o an fark ettiğim bir durum değildi. Daha öncesinde de fark etmiş fakat umursamamıştım çünkü kendimle meşguldüm. İç çektim. Gözlerimi açıp tutunduğum tırabzandan uzaklaştım ve koridorda yürümeye devam ettim. Artık daha fazla drama kraliçesi gibi gezinmek istemiyordum. Kendimi tüm bu olaylar silsilesine kaptırmak ve işlerle uğraşmak beni hayata bağlamış gibiydi. Yapmam gereken şey kesinlikle buydu. Evde, okulda, işte acımı yaşayıp sadece teori öğrenmeye odaklı öğrenciler gibi yeteneklerimi geliştirmek için çabalamıştım. Yaşadığım depresif haller ve düşük moral elbet güçlerimi etkiliyor, odağımı azaltıyordu; bunu sonunda fark edebildiğimde kendimi yaşananların peşinde koşarken bulmuştum. Sürekli olarak art arda bir şeyler oluyordu ve bunlarla ilgilenirken o kötü ruh halinden yavaş yavaş çıkmıştım. Güçlerimi daha iyi bir şekilde kontrol etmeye başlamıştım, belki de İnanç'ın dediği gibi bunlar kolyenin marifetiydi. Yine de psikolojik açıdan bu, kendimi daha çok normale yakın hissettirmişti.

Element: Denge (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin