Final - İkinci Kısım

375 32 42
                                    

Şafak söktüğünde sırlar gün ışığına çıkmak için vakit kolluyordu; tıpkı ulaşacağı gücün kendisine tıpış tıpış gelmesini, karşısındaki kapıdan içeri girmesini heyecanla bekleyen Belda gibi. Kurguladığı yalanlarla bir oyun dünyası oluşturmuştu tek kişinin çevresinde. Planlarını yıllardır yeniden yeniden aklında oynatmış, bunları gerçekleştirebilmek için herkesi araç olarak kullanmıştı. Yoluna çıkanların sonu vahşetle bitmişti. Sonunda arzuladığı gün gelip çatmıştı, yıllardır beklediği an kapısının önünü eşeliyordu. Avuç içleri heyecandan kaşınıyor, yerinde hop oturup hop kalkıyordu. İstediği her şeyi elde etmesine az kalmıştı.

''Gittiler,'' dedi, soğuk ses arkasında. Belda, büyük adımlarla volta attığı geniş odada durdu. Parmaklarını dudaklarından yavaşça uzaklaştırdı. Heyecandan tırnaklarını kemiriyordu. ''Nasıldı?'' dedi, arkasını dönmeden kendisiyle konuşan enyaliosa. Yakalayıp büyüledikleri kurbanlardan biriydi bu enyalios, kardeşi ve ailesi kendisi için endişe duyuyordu kralın tahtan inmeden önceki son haftasından beri. Şu saatten sonra da ondan haber alamayacaklardı, geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkarmıştı rehinlerini Belda.

Enyalios başını kaldırdı; gözbebeği büyümüş, parıltısını yitirmişti. Yüzüne bakıldığında koca bir hiçlik görülüyordu yalnızca. Sahip olduğu her şeyi kaybetmişti. Yaşayan bir ölüye dönüşmüş, zihnine yalnızca uygulaması gereken emirler ve kime itaat edeceği kazınmıştı. Aklının içerisinde dev bir kontrol mekanizması vardı ve bu mekanizmanın yuvası tam gırtlağının altındaki efsunlanmış zincirdi. Sıkıca bir köpek misali bağlanmış, zincirlerin boğumlarından sarkan küçük semboller başını kaldırdığında gün yüzüne çıkmıştı. Hilal simgesi, 'J' harfi ve kutup yıldızı metallerden yapılmıştı, kalın kasalı simgeler parıldıyordu.

Hilal Elysion'ın simgesiydi, halkı için şansı ve güzelliği temsil ederdi. Kendi varlıklarını yalnızca hilalin güzelliğinde bağdaştırır, onun ışığını kutsal sayarlardı. Irklar ayrım gözetmeksizin hilalin büyüsüne inanır; onu bir şans eşyası olarak kolyelerinde, bilekliklerinde, giysilerinde ve daha nice yerde kullanırlardı. Cadılar ise bu işi bir eşyadan efsuna çevirmişlerdi. Metaller cadıların büyülerinin işleyebildiği tek cisimlerdi ve bu simgeyi büyülerini sabitleyebildikleri metallerde işlemişlerdi.

'J' harfi ise cadıların atası Jacqueline'in anısına kullanılırdı. Bunun onlarda tarihten başka bir anlamı yoktu, yalnızca yaşattıkları bir gelenekti geçmişleri.

Kutup yıldızının ise cadılara has bir anlamı vardı, yalnızca onların kullandığı ve onların umursadığı, inandıkları bir cadı masalının görülebilen şekliydi. Hikâyeye göre derledi ki kutup yıldızı cadı ırkının doğduğu gün gökteki en parlak yıldızmış; Jacqueline'e yol gösteren ve ışığıyla kara büyülere hayat veren yegâne enerji kaynağıymış. O gece ülkenin nehirlerinde bu yıldızın yansıması görülmüş, elementlerin enerjisini bastırmıştı inanılana göre. Kutsallığı buna bağlıydı.

''Hastaydı,'' dedi, enyalios, robot gibi çıkan sesiyle. ''Bitkindi, bayılacak gibiydi.''

Belda'nın dudak kıvrımları yukarı kaydı sinsilikle, küçük bir çukur tam dudak kıvrımının üzerine kondu. ''Güzel,'' dedi. ''Tam istediğim gibi.''

İlerleyip tahtına oturduğunda solundaki yardımcısı merakla sordu: ''Ya taş için tüm planı alt üst ederse,'' dedi. ''O zaman ne olacak? Bu gece kutup yıldızı çok parlak, muhteşem geceyi berbat edecek.''

Belda, sırtını tahtının sırtlığına yasladı. Ellerini tahtın kollarına yerleştirdi ve başını kaldırdı. Sinsi gülümsemesi daha da genişledi, artık keyifle doluydu. Bu planı yıllardır hazırlıyordu, tek açık bile bırakmamıştı. Bu gece cadıların devrimi başlayacaktı ve yüzyıllardır süren av sonunda nihayete erecekti. Sonrasında ise tüm dünyaya hükmedecekti, olması gerektiği gibi.

Element: Denge (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin