Merhaba değerli okurlarım. Düzenlenmiş altıncı bölümle karşınızdayım.😊😊
Bir çok yerde değişiklik ve ekleme yaptım. Umarım beğenirsiniz.. ❤❤
Okuduktan sonra satır aralarına yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen 🙏🙏
Keyifli okumalar..
_________________________________________________
Güneş Aksoy
Pencerenin önüne oturmuş ne zamandır böylece duruyordum bilmiyordum. Saatin kaç olduğu hakkında da en ufak bir fikrim yoktu. Tek bildiğim gece boyunca beni esir alan düşüncelerden ve kasıp kavuran mide bulantılarımdan gözüme bir gram uyku girmediğiydi. Zaten yabancısı olduğum bir durum da değildi bu. Alışmıştım ne de olsa uykusuzluğa ve düşüncelerim arasında kaybolmaya. Sadece bu kez farklıydı. Çünkü korkularımın sebebi ben veya hayatıma nasıl devam edeceğim değil de bana bahşedilen masum bir bebeğin hayatı ve sorumluluğuydu..
Onu ilk gördüğüm anda içimde anlamlandıramadığım bir mutluluk belirmişti ve uzun zaman sonra kendimi ilk defa huzurlu hissetmiştim. Çünkü mutlu olmaya öyle muhtaçtım ki ekranda gördüğüm o küçük karartısı bile benim karanlığımı aydınlatmaya yetmişti. İlk önce kollarımda hayal etmiştim onu, sonra o muhteşem kokusu ciğerlerime dolmuştu ve en sonunda da minik parmaklarıyla işaret parmağımı kavramıştı sıkıca.. Hep yanındayım der gibi, beni bırakma diye yalvarır gibi..
Hayal bile olsa kendimi çok iyi hissettirmişti. Bana insan olduğumu, hayallerimin olduğunu ve yalnızlığın sadece Allah'a mahsus olduğunu hatırlatmıştı. Sonuçta Ceyda elbet bir gün kalbine hükmeden birini bulacaktı ve her genç kızın hayali olduğu gibi kendi yuvasını kurma hayalini gerçek kılacaktı. Peki o zaman ben ne yapacaktım? Yine sırtında taşıdığı bir kamburumu olacaktım ya da şimdi ki gibi tek derdi ben mi olacaktım? Asla! Sonuçta herkesin bir hayatı vardı ve iyi veya kötü bir şeylere adım atmak gerekiyordu. En azından denemek gibi..
İşte o an dedim ki kendi kendime; İyi ki.. İyi ki o benim rahmime düştü ve içinde bulunduğum sonu olmayan karanlığıma ufacıkta olsa bir umut ışığı yaktı. Beni bir nebze de olsa yaşamaya inandırdı ve kendimi düzeltmem yolunda bana bir şans verdi. Bende bana verilen bu şansı en iyi şekilde değerlendirerek onun sağlıkla dünyaya gelmesi için elimden gelenin fazlasını yapacaktım..
Bana umut olan bebeğimi düşlerken gözlerimin buğulandığını hissettim ve elim istemsizce karnıma gitti. Yuvarlak daireler çizerek okşadım karnımı. Hissedeceğini bilerek sevdim. Sonra yüzümde buruk bir tebessüm belirdi ve peşi sıra döküldü gözlerimden yaşlarım. Titrek bir nefes aldım ve sakinleştirdim kendimi.
Sonra aklıma Selim geldi. Evlendiğimiz gün ve gecesi yaşananlarda takip etti. Gerçekler yüzüme bir tokat gibi çarptı ve hüzünle doldu içim. Kurduğum hayallerim başıma yıkıldı ve ben altında kaldım. Boğazım düğümlendi, yutkunamadım. Çünkü ne olursa olsun seni bırakmayacağım diyen adam bana inanmayarak beni bir çırpıda silip atmıştı. Şimdi de karnımda ikimizden bir parça taşıyordum..
Ona nasıl söyleyeceğimi bilmediğim gibi bebeğimi kabul edip etmeyeceğini de kestiremiyordum. Ya kabul etmezse? O esnada omuzlarım bir kez daha hüzünle çöktü. Ben belki vereceği tepkilerin en kötüsüne kendimi hazırlayabilirdim ya da başarabilirsem görmezden gelmeye çalışabilirdim ama karnımdaki masum bebeğimin bir günahı yoktu. Elbet bir gün büyüyecek ve o gün geldiğinde bana babasını soracaktı. O zaman ne diyecektim?
"Güneş?"
Kulağıma dolan Ceyda'nın sesiyle irkilirken yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bakışlarım Ceyda'yı bulduğunda sırtını duvara dayamış, kollarını da göğsünde birbirine kenetlemiş vaziyette hüzün dolu bakışlarıyla beni izlediğini gördüm. Ne ara gelmişti, ne kadar süredir oradaydı hiç bir fikrim yoktu. Önümü göremeyecek kadar dalmıştım yine. Boş bakışlarım üzerinde gezinirken sıkıntıyla nefesimi verdim ve kuruyan boğazımı temizleyerek kendimi konuşmaya zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİK MUCİZEM
Lãng mạnAslında her hatanın bir bedeli olduğu kadar bizleri o yanlışa sürükleyen sebeplerimiz de vardır. Ama kimse sebebini sorgulamayı tercih etmez; Çünkü ön yargı her zaman daha kolaydır.. Bu hikaye de bu duruma rastlayacaksınız ve sonuçlarını okuyacaksı...