2

14.5K 908 289
                                    

Çalar saatimin iğrenç sesi kulaklarımda çınlarken homurdanarak yastığı başımın üzerine çektim. Ulu Tanrım, her yanım sızlıyordu. İnleyerek ve sessiz küfürler içinde geçen sıcak bir duşun ardından kendimi dolabımın önünde buldum. Taşınalı henüz birkaç gün olduğundan eşyalarımı yerleştirme zahmetinde bulunmamıştım. Sızlayan parmaklarımla bavulumu karıştırıp tek tük kıyafetlerimin içinde işe yarar bir şey aramaya başladım.

Nihayetinde eskimiş ama hala iş görür siyah bir pantolon ve kırmızı bir tişörtte karar kıldım. Aynanın karşına geçip saçlarımı tararken yüzüme göz atma fırsatı buldum. Dünkü düşüşlerimin ardından alnımda kızarıp soyulmuş hafif bir yara vardı sadece.
Hasarın geri kalanı vücudumun saklayabileceğim bölgelerindeydi.
Saçlarımı alnıma doğry yatırıp tek ceketim olan kot ceketimi giydim.
Hafifçe üşümeye başlayan ellerim bana yine eldiven almamın gerektiğini hatırlattı.
Bacağımdaki sızıyı görmezden gelip sekerek merdivenlerden aşağıya indim.
Babam çoktan kalkmış ve başını çok sevdiği silahlarından birini temizlemeye vermişti.
Sabahlarını onu ayık ve ayakta bulmak çok nadir rastlayabileceğiniz bir şeydi.

“ Her zaman ki gibi geç kalktın.” dedi burnunun ucuna düşen gözlüğünün ardından elindeki av tüfeğini temizlemeye devam ederken.
Babama vereceğim cevaplar zihnimde dönüp durmaya başladı ;
Eğer erken kalktıysan beni erken uyanmam için neden kaldırmadın baba ? Ya da dün gece içip sızmana rağmen sanki içen benmişim gibi neden beni suçluyorsun baba ? Ama içlerinden en iyisi ‘ Baba rolüne daha ne kadar devam edeceksin baba ?’ydı.

Yine de hiç birini söylemedim. Tek kelime etmeden dolabı açıp dün yediğim çikolatanın yarısını ve küçük bir kutu sütü elime aldım. Çikolata ve sütü elimde tutup yavaşça babamın yanına yaklaştım. Aslında onunla konuşmak istemiyordum ama yol sorunuma bir çare bulmak zorundaydık.

“ Okul eve çok uzak baba.Yürüyerek gidip gelmek neredeyse saatlerimi alıyor ve kış kapıda. Şimdi bile okula varmam en azından 45 dakikamı alacak.” Babam elindeki yağlı bezi tüfeğin mermi sürülen yerinde gezdirip hafifçe üfledi.

“ Yani ?” dedi yine bana bakmadan. Benimle neden oynuyorsun ?

“ Yani,” dedim bıkkın bir sesle. “ Bir arabaya ihtiyacım var.” Babam henüz temizlemeyi bitirmediği tüfeğini masanın üzerine bırakıp parmaklarını bir başka gazlı beze silmeye başladı.

“ Araba için henüz çok küçüksün.” Açık kalan ağzımdan bir küfür savurmamak için tırnaklarımı avuç içime batırdım.

“ Baba, istediğim için değil ihtiyacım olduğu için araba istiyorum. Bankadaki hesabımdan küçük bir miktar çekebilir ve ikinci el bir-“

Küçük yağ tenekesi hızla karşı duvara çarpıp dört bir yana dağıldı. Yere saçılan yağa şaşkınlık içinde bakarken babam yumruğunu masaya indirdi.

“ Neden araba istediğini şimdi anlıyorum ! Bankadaki paranı da alıp gitmek istiyorsun değil mi ?! Sende annen gibi beni terk edeceksin !” Babamın eli şiddetle saçlarıma yapışıp beni yukarı kaldırdı. Acıyan kafa derime aldırmadan yüzüne baktım.

“ Baba, seni terk etmeyeceğim !” Babamın nasırlı, yağ kokulu eli yüzümde patlayıp beni tezgaha doğru savurduğunda sözcükler ağzımdan boğuk bir çığlıkla yükseldi.

“ Yalancı !” diye kükredi babam sandalyeyi tekmelerken. “ O orospu annen gibi sende gideceksin. Onun gibi sende beni bırakacaksın.” Yanağımdaki zonklamaya aldırmadan tezgahtan destek alarak doğruldum.

Babam şimdi yeni bir öfke nöbetinin içinde devirdiği sandalyeye küfürler eşliğinde tekmeler savurmakla meşguldü. Durup onu sakinleştirmeyi denemedim.
Bu beni daha çok dövmesini sağlamak dışında hiçbir işe yaramazdı.
Çantamı kaptığım gibi kendimi dışarıya attım. Soğuk rüzgar yanan yüzüme ilaç gibi gelirken, göz pınarlarımdan dökülen damlalar yanağımdan boynuma sızıyordu. Hızlı adımlarla evden uzaklaşırken açık pencereden babamın haykıran sesini duyabiliyordum. Arkama bakmadım. Dakikalar sonra eski bir restoranın kirli tuvaletinde aynadaki aksime bakıyordum.

Saçlarım dağılmış, kızarıp hafifçe çürümeye yüz tutmuş elmacık kemiğim kendini gözleri önüne sermişti. Dudağımın kenarından sızan kan rüzgarla kuruyup tenime yapışmıştı. Çantamdan çıkardığım peçeteyi ıslatıp kuruyan kanı sildim. Gözlerimi kapatıp kaderime bir kez daha lanet ettim. Aynaya yeniden baktığımda açılıp konyak rengini almış gözlerim dolu doluydu. Hayatımdan nefret ediyordum. Babamdan nefret edememekten nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum. Tüm gün boyunca köşeme sinersem kimseye göstermeden eve gidebilir ve kapatıcımla buluşabilirdim. Yeni okulumda ki meraklı öğrencilere içimden sessiz küfürler yağdırıp çantamı sırtlandığım gibi dışarıya çıktım.

ASİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin