Yazar; Özge Meral
Not; Lütfen şarkıyla okuyun! Etkileyiciliğini 341554 kat arttıracak :3
#Sehun
“ Senden sonra her şey karıştı.” Sıkıntıyla direksiyonu sıkıp çene kaslarımı gevşetmeye çalıştım.
“ Umurumda değil Kai. Bitti.”
Değer verdiğim nadir kişilerden biri olan Kai her zamanki neşeli sesinden eser olmayan bir gerginlikle “ Sehun,” dedi. “ Piç kuruları çoktan haberi almış görünüyor.” Kahrolası çıkarcı orospu çocuğu.
Kai sessizliğimin anlamını anlamış olacak ki “ Pekala dostum,” diye iç geçirdi hattın diğer ucundan. “Luhan umarım bu yaptıklarına değerdir.”
Tek bir kelime dahi etmeden telefonu kapatıp direksiyonu iki elimle kavradım ve virajı kayarcasına geçtim. Luhan buna değer miydi ? Gözlerimin önünde canlanan görüntüsü bedenimdeki gerginliği yavaş yavaş söküp atarken dudaklarıma yerleşen gülümsemeye engel olamadım.
Güzel bir kavisle şekillenen küçük burnuyla, tatlı soprano sesindeki coşkuyla, güldüğünde ziller gibi çıkan o tapılası sesiyle, o güçlü, minicik çocuk her şeye değmez miydi ?
İmpala’mı kumsalın girişinde bırakıp yürüyerek verandaya çıkan merdivenleri tırmandım. Eğer aklım dün gece olan olaylarla dolu olmasaydı evimde birinin olduğunu ilk anda anlayabilirdim. Dikkat her şeydi ve kahrolası kalkanlarımı indirmemem gerekirdi. Bir küfür savurup temkinli adımlarla aralık kapıyı iteledim ve herhangi bir darbeye ya da kurşuna kurban gitmemek adına eğilerek kendimi korudum. Havadaki tek sesin yaylanan kapı menteşeleri olduğu birkaç saniye boyunca sessizce bekleyip savunmaya hazır bir şekilde eve girdim.
Fark ettiğim ilk şey eve kim girdiyse işini bilen biri olduğuydu. Kapı zorlanmamış, eşyalar bir milim bile yerlerinden oynamamıştı. Sessizce mutfağa ve küçük salona bakınırken odamdan kesik bir nefes yükseldi. Normalde duyulması oldukça zor olan bu ses ölüm sessizliğiyle kuşatılmış havada çanlar gibi patladı. Keskin bakışlarımı hole çevirip temkinli adımlarla odama doğru ilerledim. Henüz kapıya ulaşamadan havadan süzülen hafif vanilya kokusuyla kaşlarımı daha da çatarak odamın kapısını iteleyip içeriye daldım.
Luhan yatağımın üzerinde kendini küçültmek ister gibi dizlerini göğsüne çekmiş yatıyordu. Kahverengi saçları yastığımın dört bir yanına dağılıyor gibiydi. Kasıklarıma saplanan acı dolu darbeyle derin bir nefes aldım.
Onu istiyordum.
Teni tenimle buluşurken saçlarını tıpkı şimdi olduğu gibi yatağımda ve üzerimde görmek istiyordum. Ellerimi saçlarının arasına geçirmek ve kendimden geçercesine o güzel minik dudaklarını istila etmek istiyordum.
Sertleşen kasıklarımın yaydığı gerilimle neredeyse duyulamayacak kadar boğuk bir sesle “Luhan ?” dedim.
Luhan'ın sırtı yay gibi gerilirken kasıklarımdaki ağrıyı görmezden gelip çatık kaşlarla yatağa yaklaştım. Gecenin yükü bedenimi öylesine germişti ki düşünmeden ceketimi çıkartıp yanına uzandım. Saçlarının güzel vanilya kokulu esintisi burun deliklerimden sızarken parmaklarımla hafifçe çıplak boynunda gezinmeye başladım.
“ Küçük bir çocukken uçabileceğime inanırdım.” Luhan’nın boğuk, cılız sesi havada titreşerek yankılanırken parmaklarım omuz çizgisinde durup koluna sarıldı.
“ Annem bunun bir saçmalık olduğu konusunda ısrar ediyordu ama ona inanmak istemiyordum. Bir gün babam beni çatıya çıkarıp kenara kadar gitmemi istedi. Bana inandığı için o kadar sevinmiştim ki düşünmeden çatının ucuna yürüdüm. Babam aşağıya bakmamı istedi ve ne hissettiğimi sordu. Tek düşünebildiğim ne kadar yüksekte olduğumdu ama uçabilirdim. Coşkum öylesine fazlaydı ki korkumu alt ediyordu. Babam bana yaklaştı ve uç dedi. Kollarımı iki yana açıp ileriye doğru bir adım atmak için hazırlandım ama…yapamadım. Babamla orada benimle saatlerce kaldı. Güneş batarken sessizce ağlıyordum. Babam tek bir kelime dahi etmeden beni kucaklayıp çatıdan indirdi. O gün asla kanatlarımın olmayacağını ve uçamayacağıma inanmıştım.”
Gözlerimin önünde küçük cılız bedeniyle bir erkek çocuğu canlandı. Çocuğun saçları rüzgarla dört bir yana savrulurken ağlamaktan kızarmış küçük burnu ve gözleri çaresizce gökyüzüne bakıyordu. Boğazıma oturan yumruyu görmezden gelip parmaklarımı kahverengi saçlarının arasında gezdirmeye çalıştım.
“ Dün gece yıllar sonra yine uçabilmeyi diledim. Uçmayı ve gökyüzüne karışmayı istedim. Kuşları kimse incitemez değil mi ?” Sesinde öylesine kahredici bir acı vardı ki dayanma sınırımın sonuna geldim.
“ Luhan, ne oldu ?” Narin omuzlar titrercesine kasıldı.
“ Gördüm.” Aklıma gelen ihtimalle damarlarımdaki kanın donduğunu hissettim.
“ Seni gördüm.” Eğer bilincimiz açıkken kalbimizin durması olası bir şeyse benim ki kesinlikle durmuştu.
“ Her şeyi….” Hayır. SİKTİR ! SİKTİR ! SİKTİR ! HAYIR !
“ O adamların dövüşünü ve kazanan adamın kaybedenin boğazını kesişini gördüm. Yarı çıplak ağlayan çaresiz kızın kazanan adamla gidişini gördüm.” Kris. Dün gecenin anıları zihnimi birer birer yoklarken şok bedenimi öylesine ele geçirmişti ki konuşmak yerine sadece anılara gömülüyordum. Dün gece sondu. Her şeyi bitirmiştim. Ancak Kris'in Hyo Yeon'u o piç kurularının elinden kurtarabilmesinin tek yolu buydu. Kan her şeyi çözerdi. Kan Hyo Yeon'u tecavüzcü piçlerin elinden kurtarmaya yeterdi. Bu son işimdi ve her şey planına göre gitmişti. Her şeyi bitirmiştim.
“ Seni gördüm, Sehun. Sana tapınan kalabalığı ve …o kadını gördüm.”
Yuri. Dudaklarımı aralayıp konuşmak için sesime ulaşmaya çalıştım. Yuri sadece görünürde. Seni korumamın tek yolu oltaya bir yem takıp dikkatleri senden uzaklaştırmaktı. Seni onlardan korumak zorundayım. Ancak bunların hiçbirini söyleyemedim. Sanki sesimi kaybetmiştim. Sanki sözcükleri yitirmiştim. Elim titreyerek Luhan’nın saçlarına uzandı yeniden. Konuşmam neyi değiştirecekti ? Ben kötüydüm. Öylesine boka batmıştım ki kirim Luhan'ı çamura bulamak dışında neye yarardı ? Luhan elini saçlarına dolanan elimin üzerine bastırdı.
“ Seni seviyorum.” dedi ilk kez. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Bunu bana daha önce kimsenin söylemediğini biliyor muydu ?
Kulaklarımda yankılanan ses içimdeki acıya panzehir olurcasına bedenimde gezindi. Beni seviyordu. Ardından elimi kaldırıp ıslak yumuşak yanağına bastırdı. Ah, küçük Çinli… Ağlama.
“ Seni seviyorum.” diye fısıldadı yeniden.
Kanatlanan kalbim gökyüzüne doğru yükselmeye başladı.
“ Ama artık yapamam. Bitti.”
Ve düştüm.
Acı verici bir hızla yeryüzüne yaklaşırken çığlıklarımı kimse duymuyor gibiydi. Önce küçük eli ayrıldı ellerimden, ardından bedeninin tanıdık sıcaklığı. Dış kapının kapandığını gösteren sese rağmen kıpırdamadan başının yastıkta bıraktığı ize bakmaya devam ettim. Zamanı kaybettiğim bir sırada buz tutmuş bedenimle gökyüzüne bakmak için bakışlarımı kapalı pencereye çevirdim. Soğuktan buğulanan camın üzerinde bir çiçek resmi vardı. Çiçeğin boynu bükülmüş, hüzünle toprağa sarkıyordu.
Yumruklarımı sıkıp göğsüme bastırdım.
Nasıl unutabilmiştim ; benim pençelerim vardı.
Canavarlar çiçeklere asla sahip olamazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ
Fanfiction"Ateşin etrafında dolaşıyorsun , Luhan. Ateş seni yakar. Kül eder... Ben bulaşmak isteyebileceğin biri değilim."