Yazar; Özge Meral
Hava düne inat güneşli ve sıcaktı. Yüzümde güneşi hissedebilmek için camı açıp başımı dışarıya çıkardım, güneş yüzüme vururken kısık gözlerimle etrafı izliyor ve gülümseyen dudaklarımla yüzüme çarpan rüzgarı karşılıyordum. Sehun tek kelime etmeksizin ustalıkla İmpala’yı evime giden arazinin yoluna sokarken ne yapacağımı düşünmeye çalışıyordum. Bundan sonra ne olacaktı ? Onu affedebilmem mümkün değilmiş gibi görünüyordu. Kalbim ikiye bölünüyor, parçaları dört bir yana saçılıyordu. Ne yapmalıydım ? Neye inanmalıydım ? İmpala yavaşça kirli beyaz evimizin önünde durduğunda derin bir nefes alıp şimdiki zamana odaklanmaya çalıştım.
“ Bıraktığın için teşekkürler.” dedim kapıyı açmadan önce.
“ Sorun çıkmayacağına emin misin ?” diye seslendi Sehun sert bir sesle. Dışarıya çıkmadan önce bir an duraksayıp ona doğru baktım. Elbette çıkacaktı.
“ Hayır. Halledemeyeceğim şeyler değil.” Sehun'un başka bir şey söylemesine ya da benim yeniden yalan söylememe neden olmadan bu konuşmayı bitirmek istiyordum. Ona konuşma fırsatı tanımadan kaçarcasına arabadan inip arkama bakmadan verandaya koştum. Merdivenleri aceleyle tırmanıp tentenin altındaki anahtara uzanmak için eğildim. Bakışlarım aralık kapının ardından süzülen hole kayarken sırtımdan buz gibi bir ürperti geçti.
Babam evdeydi. Babam uyanıktı. Siktir !
Kapıyı aralayıp yavaşça içeriye süzüldüm. Parmaklarımın ucunda yükselip merdivenleri gözüme kestirdim ve sadece ama sadece oraya kadar görülmeden gidebilmeyi diledim. Nefesim boğazımı tıkarken, kalp atışlarım yerimi belli edercesine büyük bir gürültüyle atıyordu. Titrek bir nefes alıp hızlı adımlarla merdivenlere seğirttim. Parmaklarım ahşap trabzanı büyük bir kuvvetle kavrarken ne kadar ses çıkardığıma aldırmadan merdivenleri koşarcasına çıkmaya başladım. Sanırım, bu sefer başaracaktım.
“ Luhan !” Hayır. Hayır. Hayır. Deli gibi atan kalbimle olduğum yerde kaskatı bir şekilde omzumun üzerinden geriye baktım. Babam merdivenlerin bir metre gerisinde uyuşturucu çektiği iğne ucu gibi gözlerinden taşan öfke dolu lavlarla yüzüme bakıyordu. Nefes alırken burun delikleri öfke dolu bir ejderha misali genişleyerek kabarıyor ve tıslayarak nefes veriyordu. İçimden gereksiz bir çabayla biraz da olsa içmiş olmasını diledim. Bana ulaşamayacağı kadar sarhoş olmasını istedim.
“ Neredeydin ?” diye sordu dişlerinin arasından hırıltıyla.
“ Ben…arkadaşımda kaldım.” Babamın soluk renkli gözleri sanki mümkünmüş gibi daha da alevlendi. Bedeninden taşan öfke nöbetini hissedebiliyor, tehlikeli kıvılcımları neredeyse görebiliyordum.
“ Neredeydin ?!” dedi daha yüksek daha boğuk bir sesle. Boğazıma oturan yumruyu yutmaya çalışıp, korkunun bedenimi esir almasına izin vermemeye çalıştım. Sadece konuşuyorduk. Sadece konuşuyorduk.
“ B-ben gerçekten arkadaşımda kaldım.” Babam karmaşık gri saçlı kafasını öne eğip göğsünü kabartan bir nefes aldı. Başını kaldırdığında artık sadece konuşmayacağımızı biliyordum.
“ Bana yalan söylüyorsun Luhan. Yalanları sevmem. Yalancıları hiç sevmem. Cezalandırılman gerekiyor.” Babamın kemikli parmakları pantolonundaki kemeri tek bir hareketle çıkartırken boğazımdan boğuk bir çığlık koptu ve koşmaya başladım. Merdivenleri tüm hızımla tırmanmaya çalışsam da babamın havada şaklayarak sırtıma savurduğu kemerden kaçacak kadar hızlı değildim. Çığlık attım. Acının yakıcılığına rağmen kendimi koşmaya zorladım. Odamın kapısına uzanıp açarken başka bir kemer darbesi daha indi sırtıma. Elimdeki sırt çantamı can havliyle bir başka kemer darbesi için elini kaldıran babamın suratına savurdum. Çantam kesinlikle zarar verecek bir ağırlıkta değildi ama darbeme hazırlıksız yakalanan babamdan kaçmak için bulunmaz bir fırsattı. Kendimi odanın içine atıp kapıyı tüm gücümle kapattım ve zonklayan parmaklarımla kilidi çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ
Fanfiction"Ateşin etrafında dolaşıyorsun , Luhan. Ateş seni yakar. Kül eder... Ben bulaşmak isteyebileceğin biri değilim."