NOT; Hikaye gereği Luhan'ın babası Kanadalı ve bu nedenle Luhan'ın soyadı 'Destroy' olacak.
Yazar; Özge Meral
Resim çizmeyi severdim.
Defterimin arka yüzüne kara kalemimle karaladığım yüz kalemim kağıdın üzerinde oynadıkça şekillenirken zihnim dehşet içinde çizdiğim şeye takıldı. Dağınık saçlar, sivri bir çene, düzgün yuvarlak bir burun ve delici bakışlar.Onu düşünmemeliydim. Onu aptalca bir hevesle defterimin arka yüzüne çizmemeliydim. Onunla konuşmak için delice bir heves duymamalıydım. Bana baktığında kalbim yerinden oynamamalıydı. Kalemim gözlerinin kıvrımlarını hafif bir baskıyla daha da belirginleştirirken zihnim daldığı derin havuzdan Bay Lee'nin mekanik sesiyle su yüzüne çıktı.
“ Bay Destroy, bu soruyu bizim için cevaplar mısınız ?” (Söylediğim gibi, soyadı yabancı ve Destory 'Yıkım' anlamına geliyor.)
Soy ismimi hafif bir vurguyla söyleyen Bay Lee'nin ardından sınıftan kıkırdama sesleri yükseldi. Gittiğim her yerde soy adım yüzünden dalga geçilmekten bıkmış bir tavırla bakışlarımı karmaşık işlemlerle dolu tahtaya çevirdim. Her zaman çalışkan bir öğrenci olmuştum. Yalnız olmak insana doldurması gereken tonla zaman bırakıyordu.
Cevabı son bir kez daha kafamda kontrol edip “ 127.” Diye mırıldandım. Bay Lee muhtemelen soruyu cevaplayamayacağımı düşünmüş olacak ki ince dudaklı ağzını hafifçe açıp yeniden kapadı. Ardından bir başka soru için yeni bir işlem yazmaya koyuldu. Bakışlarım Sehun'un kara kalem resminden gerçeğine kaydı. Kollarını rahat bir tavırla ensesinde birleştirmiş hafifçe sandalyesinde arkaya doğru kaykılmıştı. Kapalı gözkapaklarının ardından dersi dinlemediğine emindim. Bugün dünün aksine güneş yoktu. 2 gün önce sınıftaki konuşmamızın ardından onu ilk kez bugün görüyordum. Dün okula gelmemişti. Okula gelmediğinde ne yaptığını merak ediyordum. Yine o geceki kavga ettiği adamların çevresinde mi dolaşıyordu ? Yoksa okul dışında başka bir işi mi vardı ? Belki de dün kız arkadaşının yanındaydı. Rahatsız bakışlarım yeniden Sehun'un uyuyan profilinde gezindi. Mutlaka bir sevgilisi olmalıydı. Kalemimi sertçe sıraya bırakıp önüme döndüm. Bunu neden dert ediyordum ? Adı dışında hiçbir şey bilmediğim biri beni neden ilgilendiriyordu ? Öğle yemeği için yemekhaneye inerken bile zihnim karmakarışık olmuş duygularım ve çıkarımlarımla savaşıyordu. Yemekhanede sıraya girip açlıktan sızlayan midem için sevimsiz yemeklere göz gezdirmeye başladım. Ancak zihnim öylesine gergindi ki bu gerginlik bedenimi kasıyor ve yemek yemem gerekmesine rağmen iştahımı kapatıyordu. Nihayetinde elimde çikolatalı bir kek ve limonatayla sıradan çıkıp oturacak bir yer bakındım.
“ Hey Destroy, ortalığı dağıtmayacağına söz verirsen seni masama alırım.” Diye bağırdı KyungSoo köşedeki büyük masadan. Sesini duyan birkaç kişi katıla katıla kendi şakalarına gülerken yüzüme bıkkın bir ifade vermeye çalıştım.
“ Üzgünüm KyungSoo, şu sıralar kaybolan beynini aramakla meşgulüm.” Bu defa daha yüksek bir kahkaha tufanı baş gösterirken elimdeki çikolatalı keki parçalarına ayırmadan – ya da KyungSoo'nun üzerine atlamadan - yemekhaneden çıkıp arka taraftaki otoparka doğru saptım. Gözüme gözden uzak bir ladin ağacını kestirip öfkeli adımlarla yürümeye başladım. Yeterince sorunum varken yeni sorunlar edinmekte üstüme yoktu. Sırt çantamı yere bırakıp ağacın altına diz çöktüm. Artık gözüme gittikçe sevimsiz görünen keki ve limonatayı bir kenara bırakıp başımı kırdığım dizlerimin üzerine bıraktım. Ve kendimi hayatımdan soyutlamayı diledim. Telefonumun melodik sesi rahatsız edici bir şekilde yükselmeye başladığında kafamı dinleyeceğim bir dakikayı bile bana çok gördüğü için Tanrıya homurdanarak bir teşekkür gönderdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ
Fanfiction"Ateşin etrafında dolaşıyorsun , Luhan. Ateş seni yakar. Kül eder... Ben bulaşmak isteyebileceğin biri değilim."