Yazar; Özge Meral
Cesaret. Acımasız kış rüzgarı tenimi birer birer ısırırken Baekhyun arazi jipinden inip ilerlemeye başladı.
Baekhyun gerginliğimi fark etmiş olacak ki büzdüğü dudaklarıyla derin bir nefes alıp “ Luhan ,” dedi inlercesine. “ Tanrı aşkına, idama giden mahkumlar gibisin. Gevşe biraz.”
Gevşemek mi ? Baekhyun daracık taytı , gösterişli bluzu, kocaman gözleriyle ben-Tanrının-yarattığı-en-güzel-canlıyım derken , üzerimdeki; her tarafı yırtıklarla kaplı siyah dapdar kot pantolonum ve köprücük kemiklerimi tamamen ortaya seren beyaz sıfır kollu tişörtle ne olduğunu bile bilmediğim bir bara erkek arkadaşımı ayartmak için giderken nasıl gevşememi bekliyordu ?
Baekhyun beni de beraberinde sürüklerken “ Baekhyun.” dedim beklide onuncu kez.
“ Bence bu geceyi burada keselim. Ben cesur falan değilim. Hadi eve dönelim.” Baekhyun bir ıslık çalıp söylediklerimi duymamış gibi gözlerini giriş olduğunu tahmin ettiğim yerin dışında bekleyen müdavime dikti. Ardından dudakları bükülerek, gözlerinden taşan şehvani havayla izbandut kılıklı kel adamın birkaç adım gerisinde durup;
“ Bana 1 dakika ver.” Diye mırıldandı. Ben karşı çıkmak için ağzımı açtığımdaysa çoktan adamın yanına gitmişti. Gecenin ayazından geçen uzun dakikaların sonunda Baekhyun işveli sesiyle “ Cherry !” diye bağırdı. Cherry mi ? Başımı merakla Baekhyun'a çevirdiğimde Baekhyun yüzümdeki boş bakışı fark etmiş olacak ki kıkırdayarak adamın ceketini çekiştirdi ve beni almak için yanıma yaklaştı. Ardından kolumu öyle bir kavradı ki değil Cherry’nin kim olduğunu sormak nefes dahi almadım.
Baekhyun işveli kıkırtılar ve yüz kızartıcı imalar eşliğinde barın müdavimini geride bırakıp beni de beraberinde sürükleyerek içeriye girdiğinde kolumu hızla Baekhyun'un ellerinden kurtarıp “ Kahrolası Cherry’de kim ?” dedim.
Baekhyun kıkırdamaya devam ederek dar merdivenleri indi. Baekhyun'u burada tek başına bırakamayacağım için kaçıp gitme hayallerimi bir kenara bırakıp onun ardından merdivenleri inmeye başladım. Bu gece bana yardım etmese dışarılarda bir yerde soğuktan hipotermi geçiriyor olabilirdim. Baekhyun beni beklemeksizin yaylı kapıyı itip içeriye girerken sessiz bir küfür eşliğinde ayağımdaki çizmelerle koşarak ona yetişmeye çalıştım. Yaylı kapı açılıp beni ardına çektiğinde yoğun bir sis bulutu yüzüme çarptı.
Havada sigara, içki, parfüm ve ter kokuları birbirine karışıyor, mekandaki yoğun gürültü istekaların topa sert vuruşlarıyla daha da şiddetleniyordu. Bakışlarım hızla Baekhyun'u ararken onu birkaç metre ilerideki bar tezgahına tünemiş bir halde buldum. Yanımdan geçen ve bana açlıkla bakan birkaç kişiyi görmezden gelip adeta koşturarak yanındaki bar taburesine tırmandım. Pantolonum o kadar dardı ki oturmakta dahi zorlanıyordum. Aletim -Ben buradayım- dercesine ortada duruyordu. Bir küfür savurup Baekhyun'un tezgahın üzerine bıraktığı gri hırkasını kaptığım gibi önüme koydum. En azından bu kadarını yapabilirdim. Baekhyun hareketimi görmezden gelip uzun barmen bembeyaz dişlerini sergilercesine gülümseyerek bize doğru gelirken “ Minho !” diye bağırdı.
Adının Minho olduğunu öğrendiğim barmen çekinmeksizin uzanıp Baekhyun'un dudaklarına şehvetten çok uzak arkadaşça bir öpücük kondurdu. Baekhyun Minyo'yla koyu bir sohbete salarken bende gözlerimi barda dolaştırmaya başladım.
Suho’nun yeri lüks olmaktan uzak ikinci el bir mekandı. Yine de bilardo masalarının etrafını dolduranlar, bahis oynayanlar, köşeye atılan localarda içki içenler, dans edenler ve dudak dansı yapan çiftlerle mekan şaşırtıcı bir şekilde ağzına kadar dolu görünüyordu. Baekhyun Minho'yla konuşmaya devam ederken Minho gözle görülür bir çeviklikle iki bardağı önümüze sürdü. Baekhyun içkisine hevesle sarılırken “ İç,” diye emretti bana da. İçki bardağıma sevimsiz bir bakış atarken son içtiğim içkinin hayali ve ardından olanlar birer birer zihnimi doldurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ
Fanfiction"Ateşin etrafında dolaşıyorsun , Luhan. Ateş seni yakar. Kül eder... Ben bulaşmak isteyebileceğin biri değilim."