İçine kapanık, sorunlu ve sakar birisi olabilirim ama kesinlikle unutkan değilim. Öğle arası için çalan zille birlikte yerimden sıçrarken hamlemi yapmadan önce Bay Lee’nin sınıftan çıkmasını bekledim. Ardından yerimden kalktığım gibi uyuşukça eski defterini sıranın altına atan Sehun'un karşısına dikildim. Sehun kahverengi gözlerini yavaşça gözlerime çevirdi. Koyu kumral kaşlarından birini kaldırıp kollarını ensesinde birleştirdi. Bu onun her zaman kayıtsızca yaptığı bir hareketti.
“ Bay yıkım, bugün nasıllar acaba ?” Soy adımla yaptığı soğuk espriyi görmezden gelip ellerimi sırasına koydum ve hafifçe öne doğru eğildim. Hareketimi dikkatle izledi.
“ Dün,” dedim duraksayarak. Ona fark etmesi ya da kendi itiraf etmesi için zaman tanımaya çalışıyordum. Ben devam etmeyince dudaklarını büzerek “ Ee ?” dedi. Gözlerimi kapatıp iki parmağımla burnumun kemerini sıktım.
“ Sana itiraf etmen için süre tanıyorum, Sehun.”
“ İtiraf ?” bunu öylesine aşağılayıcı bir tonla söylemişti ki masanın üzerinde duran yarısı dolu su şişesini kafasından aşağıya dökmek istedim. Doğrulup kollarımı göğsümde kavuşturdum.
“ Dün sana evimin adresini hiç vermedim.” Haşin hatlı yüzünden bir şey anlamak çok zordu. Sehun'un duvarları vardı. Her zaman o duvarın arkasında duruyordu, tıpkı şimdi olduğu gibi.
“ Dün arabada sana adresimi vermedim ve beni evime götürdün. Evimi nerden biliyorsun ? Sen… beni takip mi ediyorsun ?” Bu ona bir kaçış fırsatı vermiş olacak ki bembeyaz dişlerini sergilercesine alaycı bir kahkaha attı. Onun gerçekten güldüğünü ne zaman görebilecektim ?
“ Sen gerçekten komiksin.” Sırasından kalkıp aramızdaki boy farkını vurgularcasına hafifçe sırtını ve boynunu esnetti. Ona bakmak için başımı geriye atmak zorunda kalıyordum. Deri ceketini beyaz tişörtünün üzerine geçirip zarifçe sınıfın kapısına doğru yürümeye başladı. Onun kaçmasına izin vermemek adına hışımla öne atıldım ve koordinasyon yeteneği sıfır olan bedenimin sakarlığıyla öne doğru savrulup sert adalelerle kaplı sırtına çarptım. Burun deliklerimden sızan derinin kokusu hafifçe içimi yaktı. Geriye çekilmeyi düşündüğüm sırada Sehun olağandışı bir hızla arkasını dönüp bedenimi duvara yasladı. Soğuk duvarın sertliği sırtımda , nefes nefese başımı ona doğru kaldırdım. Sehun bir kolunu geçip gitmemi engellercesine yüzümün yakınına dayadı ve müthiş kokusunu algılayabileceğim kadar üzerime doğru eğildi. Baharat ve misk karışımı bir kokusu vardı. Muhteşemdi! Gözlerimi kapatıp kendimi kokusunda kaybetmemek için delicesine bir çaba harcamam gerekti.
“ Ne yapıyorsun ?” dedim nihayet zihnimi dudaklarından ve harika kokusundan az da olsa kurtarabildiğimde.
“ Sence ?” dedi tehlikeli bir tonla. Alay yoktu. Öfke yoktu. Ama orada yerin hemen altında yatan sessiz kasırgayı hissedebiliyordum. Ellerimi göğsüne dayadım. Ulu Tanrım ; sıcaktı, sertti. Hafifçe itip geri çekilmesini istedim. Ama yerinden bir milim kıpırdamadı. Sırtımdan aşağıya buz gibi bir ürpertinin düştüğünü hissettim. Sehun korkumu hissetmiş olacak ki kahverengi derinliklerinde bir kıvılcım patladı. Ondan korkmamı istiyormuş gibiydi. Gözlerindeki şeytani çağrıyla başını yüzüme daha çok yaklaştırdı. Sınıfa birinin girip bizi bu halde görmemesi için dua etmeye başladım. Başını biraz daha eğdi. Şimdi gözleri gözlerimle dudakları dudaklarımla aynı hizadaydı. Santimler. Dudaklarımızın arasında yalnızca santimler vardı. Sıcacık nefesi nefesime karıştı. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Beni orada öpebilirdi. Bana vurabilir ya da kahrolasıca her ne istiyorsa yapabilirdi. Ona karşı koyacak gücüm yoktu. Ama Sehun hiç birini yapmadı. Yine de sanki zihnimden geçenleri duymuşçasına karşılık verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİ
Fanfiction"Ateşin etrafında dolaşıyorsun , Luhan. Ateş seni yakar. Kül eder... Ben bulaşmak isteyebileceğin biri değilim."