7

9.4K 815 157
                                    

Yazar; Özge Meral

Bakışlarım aynadaki yansımamın üzerinde son kez gezindi. Bitkince ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim. Elimden gelenin en iyisini yapmıştım. Kapatıcının altında kalan çürüklerim neredeyse yok gibiydi. Ancak şişip, kıpkırmızı devasa bir et parçasına dönen dudağım için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. En azından gözüm morarmadı, diye geçirdim içimden. Oysa moraracağından emindim ama morluk yerine sadece hafif mor beneklerin gezindiği bir kırmızılık vardı. Saçlarımı alnıma doğru düzeltip beremi başıma geçirdim. Tüm gün başımı yerden kaldırmazsam bu günü atlatabilirdim ve yarın çürüklerim daha çok iyileşmiş olurdu. Pazartesi günü okula gitmemiş olmam en doğru karardı. Siyah pantolonumun üzerine giydiğim solgun renkli kazağımı kot ceketimle kapattım. Boynumdaki bir morluk için yatağımın baş ucundaki atkıyı boğazıma doladım. Neyse ki hava buz gibiydi. Üzerimdekileri çıkarmamak için kesinlikle geçerli bir bahanem vardı. Sırt çantamı omzuma alıp merdivenlerden inmeye başladım. Babam boş viski şişesi kucağında koltukta sızmıştı. Dönüp gitmek üzereyken kendime bir küfür savurup arka odadan kalın bir battaniye aldım. Onu neden düşünüyordum ki ? Beni bu hale getiren adamın üşümesi beni neden ilgilendiriyordu ? Battaniyeyi üzerine örtmeden önce boş viski şişesini kucağından alıp mutfaktaki çöp tenekesinin içine attım. Çöp tenekesi boşalmış içki şişeleriyle doluydu. İç çekip kulaklıklarımı taktım ve yola koyuldum. Damien Rice’ın duygulu sesi sessiz kış havasına karışırken zihnim Sehun'un olduğu düşüncelerle doluydu.

Öpüşmüştük. Artık onu bir yabancı gibi göremez ya da ondan köşe bucak kaçamazdım. En azından bugün okula gelmemiş olmasını diledim. Bu halde yüzüne bakamazdım.Ne olduğunu anında anlardı. Yalnızca 3 gece önceki öfkesini düşünmek bile kanımı dondurmaya yetiyordu. Beni bu hale kimin getirdiğini öğrenir ve Tanrı korusun belki de babamın peşine düşerdi ! Dehşet verici düşünceler eşliğinde okulun demir kapılarından içeriye girdim. Ders zili henüz çalmamıştı. Başımı ayaklarımdan kaldırmadan koridora girip sınıfımın olduğu kanada yöneldim. Sınıfa girdiğimde yoğun bir gürültü dalgası üzerime yığılırken sessizce başımı bir an olsun yerden kaldırmadan en arka sıraya yöneldim. Sırama oturup başımı çekingen bir tavırla hafifçe yukarıya kaldırdığımda birbiriyle sataşan erkek grubunu ve kıkırdayarak işveyle konuşan kız grubunu fark ettim.

Sehun yoktu. İçimde büyüyen hayal kırıklığından öfkeyle sıyrıldım. Bu iyiydi. Onu görmezsem bir açıklama yapmak zorunda kalmazdım. Yarın yüzüm çok daha iyi olacaktı. Girdiğim tüm dersler zihnimde dönüp duran düşünce girdaplarıyla geçti. Nihayet öğle yemeği zili çaldığında kitaplarımı uyuşukça çantama koyup, yemekhaneye uğramadan arkadaki oto parka yöneldim. İnsanların yüzümü görebileceğini düşünerek çantama çikolata ve süt saklamıştım. Geçen defa oturduğum ağacın gölgeliği davetkar bir tavırla beni çağırırken yavaş adımlarla yürümeye başladım. Eğer başımı bir saniye daha geç kaldırmış olsaydım muhtemelen onu fark etmeyecektim. Gözlerim sarı-kumral saçları yakalarken kalbim bedenimde gezinen elektrikle gümbür gümbür atmaya başladı. Tam onu görmemiş gibi önüme döneceğim sırada Sehun'un başı hafifçe bana doğru döndü ve göz ucuyla beni fark edişini izledim.

Kahretsin! Onu görmezden gel, dedi panik içinde ki yanım. Seni gördü eğer onunla konuşmazsan bu o öpücüğün senin için hiçbir şey ifade etmediğini gösterecek, diye araya karıştı heyecanla Sehun'un yanına gitmek isteyen tarafım. Nihayetindeki içimdeki küçük savaşı duygularım kazandı ve hafif bir iç çekişle ona doğru yürümeye başladım. Dikkatli ol, başını çok fazla kaldırma ve yüzünün sağ tarafını olabildiğince gizlemeye çalış. Sol tarafım çok daha iyi durumdaydı. Terleyen avuç içlerimi pantolonuma sürüp onun gevşekçe uzandığı bankın yanına yaklaştım.

“ Selam,” dedim vıraklamayı andıran bir sesle. Boğazımı temizlerken Sehun gözlerini açmadan yatmaya devam ediyordu. Kollarını başının altına yastık yapmış dudaklarının arasından sızan küçük çöp çubukla oynuyordu.

“ Derslere girmedin.” dedim bankın boş kısmına otururken. Gözlerini açmadan kaygısız bir tavırla omuzlarını silkti.

“ Uykum vardı.” Uykusu mu vardı ? Elbette okula uyumak için gelebilecek tek kişi ancak Sehun olabilirdi.

“ O halde neden burada uyuyorsun. Derse girmeyeceksen evde kalıp yatağında uyusaydın.”

“ Yatak,” dedi hafifçe kaşlarını oynatırken. “ Yatağımı merak ediyor musun ?” Dudaklarım aralandı ve kendime hakim olamadan asla yapmamam gereken bir aptallık yaptım.

“ Ha ?” Ne zekice bir cevap. Sehun'un göğsünden boğuk bir kıkırtı yükseldi. Dolgun küçük dudakları gerilirken yavaşça gerinerek gözlerini açtı. Başımı önüme çevirdim.

“ Aslında,” dedi hareketlenerek bankın üzerinde doğrulurken. “ Seninle konuşmam gerekiyor.” Zihnim alarm çığlıkları atarak vızır vızır dönmeye başlarken ellerimi bankın soğuk cilasına sardım.

“ Benimle ne konuşmak istiyorsun ?” Yanımda hafifçe kıpırdanıp kollarını dizlerinin üzerine yasladı. Öne doğru eğildiğinde perçemleri ahenkli bir tavırla alnına döküldü. Ellerimi uzatıp parmaklarımı saçlarının arasından geçirme dürtümü bastırmaya çalıştım.

“ O gece seni öptüm.” diye mırıldandı. Evet, bende oradaydım, diye geçirdim içimden. Gözlerim hafifçe kıpırdanan dudaklarına kaydı. O dudaklardan hangi sözlerin dökülecek olduğunu merak ediyordum. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyebilirdi ya da elimi tutup bundan sonra benim sevgilimsin de diyebilirdi. Ulu Tanrım, belki de beni yeniden öperdi ! Saçlarımın ardından onu izlerken ne ellerimi tuttu ne de dudaklarıma yapıştı.

Bunun yerine sadece “ Umarım o öpücüğü ciddiye almamışsındır.” diye mırıldandı. Sessiz geçen uzun bir dakikanın ardından ciğerlerimin yanmaya başladığını hissettim. Havasız kalan ciğerlerime titrek bir nefes çekerken zihnim buğulu bir camın ardını görmeye çalışırcasına Sehun'un sözlerini anlamaya çalışıyordu.

Umarım o öpücüğü ciddiye almamışsındır. Umarım o öpücüğü ciddiye almamışsındır… Kesilen nefesimin ardından göğsüme buz gibi bir yumruk yemiş gibi irkilerek doğruldum. Bunca yıl sonra bana ilgi gösterdiğini düşündüğüm ilk kişiye aşık olmuştum. Bir hiç uğruna ilk öpücüğümü ona vermiştim. Bir hayal uğruna utancımdan yerin dibine girmiştim. Nasıl unutabilirdim ? Nasıl unutabilmiştim ? Kimseye güvenmemem gerekiyordu. Mutlu olmak istiyorsam, daha fazla kırılmamak istiyorsam hiç kimseyi hayatıma sokmamam gerekiyordu. Sehun'un bakışlarını üzerimde hissederek sırt çantamı omzuma attım.

“ Elbette,” dedim cam gibi parıldayan gözlerimle gözlerine bakma gafletine düşerken.“ B-ben… ciddiye almamıştım.” Arkamı dönüp, okuldan, bu kahrolası şehirden, onun olduğu her yerden gitmeyi diledim. Ancak henüz üçüncü adımımı atamadan kolum sıcak bir elin kavrayışıyla geriye çekildi. Güçlü parmaklar ona bakmayı inatla reddeden yüzümü çenemden kavrayıp çevik bir hareketle kendine çevirdi. O gözlerde gezinen şaşkınlığı, öfkeyi ve dehşeti izledim.

“ Bunu. Kim. Yaptı ?” Sesi öylesine boğuk, öylesine hırıltılı çıkıyordu ki yakın durmamıza rağmen sesini zorlukla duyabildim. Çenemi kavrayan elinden çırpınarak kurtulmaya çalışırken diğer eli sarsılmaz bir güçle koluma yapıştı. Şimdi hareket etmem neredeyse imkansız görünüyordu. Kahverengi gözleri cehennem alevleri gibi parıldarken yüzümü inceliyor, baktığı her yeri ateşiyle yakıp kavuruyordu.

“ Bunu, sana kim yaptı ?” dedi aynı boğuk aynı hırıltılı sesle. Gözlerime batan yaşlara lanet okuyarak elimi kuvvetle çenemi tutan eline çarpıp, kendimi ondan kurtardım. Gizlenme gereği duymadan çürük ve kesik dolu şiş yüzümle yüzüne baktım.

“ Bu seni zerre kadar ilgilendirmez.” Buz gibi sesimle kolumu da elinden çekip kurtarırken “ Hiçbir şeyim değilsin. Sakın hayatıma burnunu sokma.” diye hırladım. Onun başka bir şey söylemesine ya da beni yeniden durdurmasına izin vermeden koşar adım okul binasının içine daldım. Beni durdurmasını istemiyordum. Çünkü bir kez daha anlatmamı isterse her şeyi anlatırdım.

ASİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin