Suç insanların toplumsal olarak oluşturdukları bir olguydu. Herkese göre benim şuan konuşulanları dinlemem suçtu belkide ancak nedendi? İnsanların özel hayatlarını gasp ediyor olabilirdik fakat bu gasp, bizim özel hayatımla ilgili olduğu içindi.Tunahan'da bunun farkında olmalı ki, anlayışla karşıladı ve beni açık etmedi. Belimden ittirip Arslan'ın yanına götürdüğünde, diken üstündeydim. Hala daha beni ispiyonlamasını bekliyordum ancak o aksine işinde gücündeydi.
Korumalar zaten tüm gerçekleri bildikleri için Arslan doğal davranmış, geldiğimi bilmesine rağmen tarafıma dahi bakmamıştı. Kollarımı bağlayıp yerimde sessizce bekledim.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. İlk başta kırılmıştım. Biliyorum mantıken kırılmam saçmaydı fakat ne bileyim işte, bi an değersiz olduğumu iliklerime kadar hissetmiştim. Ancak Arslan'ın daha sonra kurduğu cümle içimde yine bahar doğurmuştu. Bizzat kendisi koruyacaktı beni. Bu bile yeterdi bana. Varsın diğerlerinin ruhu bile duymasındı.
Tam önümde duran Arslan'ın sırtına başımı yasladım istemsizce. Alnımı omuzlarının arasına yerleştirmiş, kollarımı çözmemiştim.
Ruhum farkında olmadan dikkatini çekmek için yanıp tutuşuyordu. Gözlerinin üzerimde olmaması beni çölde bir bedevi gibi hissettiriyordu. Açtım, susuzdum..
Korumaların Arslan'a anlatacakları bitmiş olmalı ki, son bir kez "Tamam abi." Diyip uzaklaştılar. Bir süre sessizce arkalarından baktı. Daha sonra arkasına döndüğünde kafamı sırtından çekiyordum ki kolunu omzuma atıp, beni göğsüne yasladı.
Ses çıkartmadım. İpin ucunu gönül rızamla ona bırakmıştım.
İsterse sıkı sıkı tutar, isterse kaçırırdı. Onunla bir gelecek kuramayacak kadar ve onu çözmeye çalışacak kadar azimli değildim. Yorulmuştum bu hayattan. Tek düze sadelikti sadece istediğim. Sonsuza dek şurada, şu anda kalsak çıtım çıkmaz verirdim son nefesimi.
Eli saçlarımdan omuzlarıma doğru inmiş, tenimde usulca süzülmüştü. Aynı zamanda da Tunahan'la ne yapalım diye konuşuyorlardı. Sesi içimi titretiyor ancak verdiği güven yüzünden de mayıştırıyordu. Şüphesiz, beni ayakta tutan hafif hafif esen rüzgardı..
Hep böyle olmak zorunda mıydı? Arslan'ı her gördüğümde, her hissettiğimde içimde oluşan tarifsiz huzur beni mayıştırmak zorunda mıydı?
Kimdi ki Arslan? Benim için neydi?
"Hepimiz her yeri biliyoruz zaten." Dedi ne zaman geldiğini anlamadığım Ecem sohbete katılarak. Tuhaf bir şekilde gergindi ve Tunahan'ın tarafına asla bakmıyordu. "Armağan bilmiyor, o söylesin." Diye devam etti.
Tüm bakışlar bana döndüğünde omuz silktim, "Yaylaları merak ediyorum." Dedim. Oldum olası yayla şenlikleri dikkatimi çekerdi. Reyhan'ın babası koyu bir Rize'liydi ve her sene onları Rize'ye taşırdı. Ölmeden önce..
Reyhan hala o anları ballandıra ballandıra anlatırdı bana. O babasıyla geçirdiği zamanları yad ediyor olsada, benim dikkatimi çeken şenliklerin güzelliğiydi.
"Mavura yaylasına gidelim o zaman." Dedi Ecem neşeyle. "Şenlik vardı hem orda?"
Şenlik lafını duyunca beyler homurdanmışlardı. Haksızda değillerdi. Ne yapacaklardıki onlar orada?
Kendi isteğimi bir kenara itip, "Merkeze gidelim?" Dedim yeni bir fikir olarak. "Biraz gezeriz sonra da sahil tarafında otururuz. Belki akşama doğru kuzenleriniz falan da gelir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUNKAR
General FictionSevmek yürek ister derdi babam. Kendisinin yüreksiz olduğunu, o yüzden beni sevemediğini söylerdi. Ben doğarken annesini öldürmüş, bu yüzden babası tarafından ölüden beter edilmiş bir genç kızdım. Zor olan bu hayatta hiç mutlu olamayacağımı sanark...