Bölüm 23- Telaş

17.3K 486 38
                                    



Arslan sonunda anlaşmamız şerefine Trabzon'u aramış, acilen düğün hazırlıklarına başlamalarını söylemişti. Bir de üzerine bizde geliyoruz demez mi?

İyide be adam! Sen hangi ara işleri toparladın da biz Trabzon'a uçuyoruz diyemedim. Daha doğrusu demedim. Bana neydi ayol? İki günde adam vurmayı versindi! Şirketinde işleriyle ilgilenecek başkanı, mekanlarında olaylarıyla ilgilenicek adamları vardı sonuçta. O da biraz bana vakit ayırsındı değil mi?

Karısıydım sonuçta ben onun, karısı!

Saçlarımı savurup uçaktan inmiş, aşağıda sapasağlam inmemi bekleyen Arslan'a ters bir bakış atmıştım.

"Sakar değilim." Dedim huysuzca. "Sadece gözlerim kararmıştı!"

Elini kalçamla belim arasında o kıvrıma yerleştirmiş, hafiçe ittirmişti. Gözünde güneş gözlükleri, elinin altında ben ve arkasından gelen iki korumasıyla beraber oldukça havalı duruyordu. Bi arkasında patlayan bombaları eksikti.

Müdür bizi karşılamış, tek tek elimizi sıktıktan sonra bir sorun olup olmadığını sormuştu. Olumsuz bir yanıt aldığında ise çok rahatsızlık vermeden uzaklaştı.

Arslan'a gösterilen saygı insanı şımartacak aynı zamanda da kıskandıracak türdendi. Korkulduğu kadar da sevilen bir adamdı.

Arabaya yerleşmiş, havaalanından çıkmış ve Fadime babaannenin evine varmıştık.

Ev eskisinden daha da kalabalıktı. Köye becerikli kaç tane kadın varsa hepsini toplamış, baklava açtırıyorlardı. Bir de kına faslı vardı ve evdeki asıl curcuna da bunun içindi. Düğünü zaten mekan kendi çapında hallediyordu.

Bizim geldiğimizi duyan Fatma teyze ve Reyhan'da koşturarak köye çıkmış, beni mutlu görünce içleri rahatlamıştı. İşin kötü tarafı hala daha ne olduğunu bilmedikleri için Arslan ile eski samimiyette olmalarıydı. Ah bi bilseler beni ne kadar üzdüğünü!

Gözlerimi devirdim. Kocama olan ilgiyi kıskanıyordum!

"Noldu? Yine asmışsın o muncurlarını?" Dedi Arslan yanıma yanaşarak. Muncurun ne olduğunu bilmesemde, Arslan'ın dudaklarıma bakmasıyla anlamıştım neyden bahsettiğini.

Taş duvarda oturuyor, elimdeki çilekleri yiyordum ve Arslan'da iki elini iki yanıma koymuş bir şekilde bana bakıyordu. Ona da yeni bir tane uzattım. Benim aksime ısırmadan bi çileği bitirdiğinde güldüm ve yeni bir çilek uzattım. Onun aşırılığı beni şaşırtıyordu. Gülmeme istinaden çilek uzattığım parmaklarımı da ısırınca aceleyle bize bakan var mı diye etrafıma bakındım. Benim aksime o insanları umursamamış, başparmağımı emmişti.

"Tanrım!" Dedim elim öylece havada asılı dururken. Daha sonra dudaklarımı dudaklarına yöneltmiş, parmağımı emdiği gibi bende onun alt dudağını emmiştim. "Ulu orta yerde beni böyle delirtmeyi başarıyorsun ya..!"

Güldü. Çileklerden birini daha ağzına atıp beni kalçalarımdan yakaladı ve oturduğum taş duvardan indirdi. Eli ile elimi kavrayıp çekiştirmeye başladığında ise bir şey demeden arkasından ilerledim. Beni Ecem'in yanına götürüp bıraktığında kısa bir süre arkasından bakmış, Ecem'in, "Bende seni arıyordum ya!" Demesiyle önüme dönmüştüm. Anlaşılan Arslan da beni bunun için getirmişti buraya.

"Ne oldu?" Dedim masaya kurulup. Sonra farkettim ki Arslan'da az ilerde karşımdaki masada, adamların yanında oturuyordu. Gözlerimi üstünde gezdirip, Ecem'e geri döndüm.

"Bindallı seçicez. Babaannem dedi ki, 'gösterişlu bi şeyle seçun, beni elaleme maskara etmeyun!'"

Kısık bir kahkaha attım. Önüme bıraktığı kataloğa bakmadan önce gözlerimi bir kez daha Arslan'a çevirdim. Onun gözleride bendeydi. Elinde ise bir sigara vardı. Ne içindi? Totem mi yoksa öylesine mi?

EFSUNKARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin