Usulca tuttum elini. Yapmamasını söylercesine. Bacaklarım uyuşmuştu ve her hareketinde sıcak basıyordu. Ben onun kadar tecrübeli değildim. İnsanlar surat ifademden anlayabilirdi neler olduğunu. Bu yüzden bir anda ayaklanıp temiz hava almak için soluklanınca herkesin gözü üstüme değidi.Ecem kıpkırmızı oluşumdan bir şeyleri çakmış olmalı ki toparlayabilmek adına, "Ay senin kahve vaktin geldi herhalde." Diyip ayaklandı.
"Başka içen var mı?" Dedi ortaya doğru. Elif, Emre ve Asena istediğini dile getirmiş, Ateş ve Arslan'a da Ecem sormuştu. Firdevs çok durmayıp işi olduğunu söyleyerek gittiği için onu saymıyordum. Tunahan'a bakıp, "Sen?" Dediğimde omuz silkip farketmeyeceğini belirtmişti. Ecem'in hepsinin nasıl içtiğini bildiğini farzederek masadan uzaklaşmaya başladığımda, Ecem hemen dibime sokulup, "Ne oluyor kız?" Dedi.
İnsanlardan uzaklaşıp mutfağa girene kadar bir şey söylememiş, sonunda baş başa kalınca da "Arslan'la ara sıra yakınlaşıyoruz." Demiştim. Bunu ondan saklamamın bir alemi yoktu. Hem istediği zaten buydu, hem de söylemesem bile yakında kendisi zaten anlayacaktı.
"Biliyordum!" Dedi ayağını yere vurarak. "Dün gece de yakınlaştınız değil mi?"
Başımı sallayıp onayladığımda elini saçlarına attı ve "Ne kadar?" Diye sordu. Birlikte olmuş olmamızdan mı korkuyordu? Zaten bunu istediğini sanıyordum.
"Sadece hissettim." Dedim o kadar ileriye gitmediğimizi belirterek. Rahatlamış bir şekilde nefesini verdiğinde, "Bunu istiyorsun sanıyordum?" Dedim. Bozulmuştum.
"Elbette istiyorum ancak şuan değil. Önce süründürmen gerekiyor." Dedi elini kaldırarak. Sonra devam etti. "Bir çocuğa oyuncağı hemen alırsan değerini bilmez kırar. Biraz zorlayacaksın ki değer bilsin değil mi?"
Amacını anladığımı belirterek gülümsedim ve şeytani bir parıltıyla ona baktım. "Göster ama elletme mi diyorsun?"
Başını iki yana salladı. "Ellet ama verme diyorum." Dedi.
Anladığımı belirtircesine bende başımı salladım ve kahveleri yapmak için ocağa yöneldim. Boynuz kulağı geçer misali benim yaptığım kahveler artık Ecem'inkilerden daha lezzetli oluyordu. Bu yüzden kahveler bana kitlenmiş Ecem de sunum ile ilgilenmeye başlamıştı. Küçük bir cezve alıp önce adamlarınkileri yapmaya başladım. Burada kahveden çok çay içildiği için yaşlı kesimin pek kahve alışkanlığı yoktu. Onlar dışarda semaverde harıl harıl kaynayan çayı tercih etmişlerdi. Bende çay içmeyi severdim ancak aşırıya kaçmamak kaydıyla. Buradakiler nefes alır gibi çay içiyorlardı.
Büyük cezve olmadığı için küçük cezvede önce adamlarınkileri yapıp yollamış, daha sonra biz kadınlarınkileri yapmıştım. Bahçeye geri döndüğümüzde Emre kahvesini ballandıra ballandıra içip, "Ellerine sağlık yenge çok iyi olmuş." Demişti.
Gülümseyip başımı eğerek, "Afiyet olsun." Dedim ve yerime yerleştim. Babaannesi teyzesi hatta yengeleri ile beraber kendi aramızda sohbet ediyor, kolu komşuyu çekiştiriyorduk ki, saatin 5 olduğunu farkettik. Ecem'in söylediğinde göre burada misafir olduğu zamanlarda 3-4 öğün yerlermiş. Sabah, öğlen, ikindi ve akşam şeklinde. Misafirden kastırları ben ve teyze tarafıydı elbette. Sürekli bir şeye ihtiyacımızın olup olmadığını soruyor, güler yüzle davranıyorlardı. Misafir perverlikleri bir hayli güçlüydü.
"Emraa." Dedi Fadime babaanne bağırarak. Mutfak camından dışarıda oturan Emre'ye bağırıyordu.
"He söyle babaannem." Dedi Emre gülümseyerek. Şu sülalede Arslan'dan sonraki en yakışıklı adam kesinlikle Emre'ydi. Sarı gür saçları, güzel gülümsemesiyle genç bir kızın yüreğini hoplatabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUNKAR
General FictionSevmek yürek ister derdi babam. Kendisinin yüreksiz olduğunu, o yüzden beni sevemediğini söylerdi. Ben doğarken annesini öldürmüş, bu yüzden babası tarafından ölüden beter edilmiş bir genç kızdım. Zor olan bu hayatta hiç mutlu olamayacağımı sanark...