•~4~•

488 150 10
                                    

"Evet, hallettim." sesiyle yerimde durup nefesimi tuttum. Yatağa atlarken tahmin ettiğim gibi pantolonumdan rahatsız olarak gecenin bir saati kalkmış holdeki bavulumdan gecelik arıyordum. Eymen'in sesini duymak garibime gitmişti. Gecenin bu saatinde uyumayıp telefonla konuşmak için vampir falan olmak gerekirdi sanırım, en azından benim açımdan.

"Daha kaç kere diyeceğim? Güven bana." deyip koltuğu gıcırdatarak oturduğunu duymamla geceliğimi bulup parmak ucumla kaldığım odaya koşmam bir olmuştu. Kapıyı sessizce örtüp arkasına yaslandım. Nefes nefese kalmıştım. Aslında yaptığım kötü bir şey değildi ama kendimi gizli gizli onu dinliyormuş da yakalanacakmışım gibi hissetmiştim.

Üstümü olabildiğimce sessiz bir şekilde değiştirirken Eymen'in söyledikleri ister istemez aklıma takılmıştı. Neyi halletmişti? Kimin ona güvenmesini istiyordu? Belki de Ankara'daki kötü adamlarla alakalı mıydı?

Aklıma nüfuz eden bu düşüncelerle yorganı kafama kadar çektim. Yapmak istediğim sadece kafamı boşaltıp biraz daha uyuyabilmekti. Ama bu pek mümkün görünmüyordu.

Güneş ışınları gözlerimi delecekmiş gibi hissederek yüzümü buruşturdum ve ne yazık ki uyandım. Ağzımın içinde çamur tadı vardı ve uyumadan önce daha dinç olduğuma emindim.

Odadan çıkıp gözlerimi ovuşturarak banyoyu buldum ve elimle yüzüme su çarparak ayılmaya çalıştım. Birkaç dakikalık uğraşlarım sonucunda kendime geldiğimde banyodan çıkıp bavulumdan mor bir sweatshirt çıkardım. Altım için pantolon aramakla uğraşmayıp gece çıkardığım pantolonu tekrar giyinecektim.

Üzerimi hızlı bir şekilde değiştirip mutfağa girdim. Su içmek için bardakların yerini ararken Eymen'in mutfağa girdiğini duydum. Göz altları dün onu ilk gördüğümde olduğu gibi kızarıktı. Birden dün gece geç saatlere kadar uyanık olduğunu hatırladım. Sebebini soracakken özel bir şey olabileceğini düşünüp kendimi susturdum.

"Çıkalım mı?" dedim duvardaki saati başımla göstererek. Saat sekiz buçuktu. O da saate göz atıp başıyla onayladı ve bardağındaki suyu tek seferde içip mutfaktan çıktı. Pek keyfi yok gibiydi.

İşlemleri halledip tekrar dönmemiz yaklaşık üç saat sürmüştü. En sonunda kira kontratını imzalayabilmiştim. Bugün hava dünün tam aksine nemli olduğu için ekstra bunalmıştım. İstanbul'un havası genel olarak nemli olurmuş, ben Ankara'da sadece ve sadece üşürdüm. Hep üşürdüm, ısınırdım sonra daha çok üşürdüm, kat kat giyinirdim sonra da kat kat üşürdüm.

"Hadi başlayalım." dedim başımı eğip saçlarımı tepede tutturmaya çalıştığım için boğuk boğuk çıkan sesimle. Eve gelir gelmez eşofmanlarımızı üzerimize çekip benim daireme inmiştik. Etraf gündüz gözüyle daha kirli görünüyordu.

Banyodan su doldurduğum kovayı sürükleyerek salonun ortasına getirdim. Şu an temizlik yapmaktansa bir köşede boş boş oturup hiçbir şey yapmadan etrafın kendiliğinden temizlenmesini ummak istiyordum. Fakat ne ellerim bu isteği dinledi ne de Eymen. Viledaya umutsuz bakışlar atarken Eymen gelip viledamı ıslatmış, suyunu sıkmış ve hain bir sırıtışla elime tutuşturmuştu. Sonra da kendi temizleyeceği odaya geri dönüp beni holde viledamla baş başa bırakmıştı.

Holü temizlemek bana tam beş kova su değiştirmeye ve ettiğim isyanlar yüzünden pek çok günaha mal olmuştu. Yine de tüm bunlara rağmen etrafa baktığımda eski pis haliyle arasında dağlar kadar fark olduğunu görmek, bütün yorgunluğumu götürmüştü. Yerdeki parkenin rengi en az beş ton açılmıştı. Renginin gri olduğunu sandığım vitrinin aslında beyaz olduğunu görmüş ve gömme dolabın aslında göründüğünden daha büyük olduğunu fark etmiştim. Tamam, pekala son kısım biraz abartı olmuş olabilir.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin