•~7~•

368 134 0
                                    

Beş gün boyunca her sabah kalkıp akşama kadar iş aramıştım. Hatta bu beş günde bir iş bulup kovulmuştum bile. Bir kafede part-time garsonluk için alınmıştım. İlk gün her şey güzeldi, işimden memnun kalmıştım ve mutluydum hatta ilk yevmiyemi de almış mutlu mutlu eve gidiyordum. Fakat sonra arkamdan birinin yanaştığını duymuştum. Gelen kafenin sahibiydi. Önce gayet normal bir şekilde işimden memnun kalıp kalmadığımı sormuş ve gayet kibar yaklaşmıştı. Sonra giderek yaklaşan alkol kokan nefesini hissetmemle geriye çekilmeye çalışmıştım fakat olan olmuş sarkıntılığın en zirvesini yapmıştı. Elinden bir şekilde kurtulup evime gitmiştim. Ertesi gün yine de işe gitmiştim ve patrondan olabildiğince uzak durmaya çalışmıştım. Her şey normal gitmişti fakat paramı verirken tekrar sarkmaya başladığında elinden paramı çekip evime kadar koşarak gitmiştim. Son paramı kaptırmamıştım ama elim ayağım titremişti.

Şimdi de dün konuşup anlaştığım ve kabul edilmeyi en çok istediğim iş için görüşmeye gidiyordum. Evde özel matematik dersi için başvurmuştum. İlk başta daha yeni lise mezunu olmuş, üniversiteye bile gitmeyen bana pek güvenmemişlerdi, haklıydılar da, ben olsam ben de üniversite deneyimi olmayan birine başlangıçta sıcak yaklaşmazdım. Ama ısrarlarım üzerine ilk dersi demo olarak ücretsiz vermek şartıyla kabul ettirmiştim. Eğer beğenirlerse ders saati başına iki yüz liradan başlayacaktım. Beğendikleri takdirde muhtemelen çevrelerine de tavsiye ederlerdi ve ne kadar çok öğrenciye ders versem benim için o kadar kârdı. Hem vereceğim ders lise düzeyi olduğu için kendim de tekrar etmiş olurdum.

Heyecandan hafifçe titreyen elimi kaldırıp zile bastım. Geldiğim yer, evime fazla uzak değildi. Yürüme mesafesiyle yaklaşık yarım saat sürse de minibüsle en fazla on dakika sürüyordu. Bu yönden şanslıydım da.

"Merhaba!" dedi kapıyı açan kadın. Dip boyası gelmiş sarı saçlarını itici bir şekilde savurup elini uzattı.

"Merhaba!" dedim elimden geldiğince içten gülümseyerek ve elini sıktım. İçeriden gelen yoğun oda parfümü kokusu başımı döndürmüştü.

"Buyrun içeri geçin." dediğinde ayakkabılarımı çıkarmak için eğilmiştim fakat buna gerek olmadığını söylediğinde başımı sallayıp içeri girdim. Evin içinde ayakkabı ile dolaşan insanlara her zaman hayret etmişimdir. Uyuduğun, yemek yediğin, zamanının büyük bölümünü geçirdiğin yere nasıl şehrin pisliğini sokmaya mideleri tutuyordu, anlamıyorum.

"Ben Yelda, telefonda zaten tanışmıştık ama ben seninle biraz da yüz yüze konuşmak istiyorum. Lütfen salona geç canım." dedi ve eliyle salona doğru yönlendirdi. Büyük camın önündeki birbirine bakan tek kişilik koltuklardan birine oturduğumda Yelda hanım da diğerine geçmişti.

Yaklaşık on dakika boyunca matematik alanındaki başarılarımı, neden bu işi istediğimi, dersi nasıl işleyeceğimi sormuştu. Ona her şeyi eksiksiz ve fazlalıksız bir şekilde anlattığımda biraz olsun ikna olmuş gibiydi. Konuştukça gerginliğimi atıyordum, Yelda hanım da giderek yumuşuyor gibiydi. Sonuçta o da çocuğunun başarılı olmasını isteyen bir anneydi.

"Eslemciğim, ben şahsen seni kabul etmek isterim fakat biliyorsun benim için en önemli olan oğlumun fikri. Siz şimdi bir dersi beraber işleyin sonra tam olarak kararımızı veririz." dedi gülümseyerek ve ayağa kalktı. Ben de peşi sıra ayağa kalktım ve onu takip ettim. Ders vereceğim kişi 11. sınıftı ve adı Umut'tu. Benden henüz iki yaş küçük birine öğretmenmiş gibi ders anlatacak olmam tuhaf hisettiriyordu fakat üstesinden geleceğime emindim.

Umut'un odasına girdikten sonra Yelda hanım güven verircesine gülümsemiş ve gitmişti. Umut, çalışma masasının önünde oturmuş, önündeki kağıda bir şeyler karalıyordu. Beni fark etmiş gibi görünmüyordu veya çok da umursamıyordu.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin