•~29~•

74 10 3
                                    

"Takip ediliyoruz." diyen Eymen'e şaşkınlıkla döndüm. O da mı fark etmişti yani?

"Sıkı tutun!" demesiyle tutunmama fırsat bile vermeden ani bir dönüş yapmıştı. Şoktan ellerimi nereye koyacağımı bilemez haldeydim; o ise oldukça soğukkanlı bir şekilde arabayı sürüyor, arada bir de aynalara göz atıyordu.

"Kim oldukları hakkında bir fikrin var mı?" diye kısık sesle sorup kendi tarafımdaki aynayı kontrol ettim. Cip hala arkamızdaydı. Şu an bir film sahnesinden tek farkımız, camdan sarkıp bizi kurşuna dizen adamların olmamasıydı.

"Bilmiyorum." dedi kısaca ve bir kez daha ani bir manevra yaparak bir ara sokağa girdi. "Ama er geç öğreniriz."

Gözlerimi artık yan aynadan ayırmıyordum bile. Tekrar ve tekrar bir yerlere hızlıca sapıyor ve bazen de olduğumuz yerin etrafında dönüyorduk. Bu ani hareketler nedeniyle midem ağzıma kadar gelmiş olsa da sanırım izimizi kaybettirmeyi başarmıştık.

"İzimizi kaybettirdik." diyen Eymen de düşüncelerimi onaylayınca rahat bir nefes alıp arkama yaslandım.

"Selim Hanoğlu ile bir alakası olabilir mi bunların?" dediğim sırada ister istemez aynaları kontrol etmeden duramıyordum. Sanki her an yine arkamızda yeniden belirecekler ve bu kez takip etmekle kalmayıp, aksiyon filmlerindekine benzer bir sahne yaşatacaklardı.

"Sanmıyorum, öyle olsaydı şimdiye çoktan ölmüş olurduk." dediğinde kanımın damarlarımda bir saniyeliğine donduğunu hissettim. İşin kötü yanı Eymen haklıydı. İyi yanı ise elbette hayatta oluşumuzdu. Çok aksiyon dolu bir takip edilme değildi fakat her an ölme ihtimalimizin olması ürkütücüydü.

"Kim olabilir ki o zaman bunlar?" dedim ve aklımdan derhal ölmekle ilgili düşünceleri def etmeye çalıştım.

"Canlı halimizin lazım olacağı biri olduğu kesin." dediğinde ağır ağır başımı salladım. Takip eden ya da edenler her kimse, bizi canlı istedikleri için mutlu olmak üzereydim. Garip.

"Belki de Selim Hanoğlu'nun düşmanları falandır?" dedim bu kez, aklıma başka türlüsü gelmiyordu çünkü. Hangi ihtimali düşünürsem düşüneyim yolun sonu hep Selim Hanoğlu'na çıkıyordu.

"O zaman işimize gelir. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı." dediğinde başımı salladım yeniden ve son kez aynaları kontrol ettim. Tamamen kurtulmuştuk sanırım fakat içimdeki bir ses değil her ses bunun geçici olduğunu söylüyordu.

"Bu takip edenler her kimse İstanbul'a döndüğümüzü de biliyordurlar. Ne yapacağız?" diye sordum.

"Aklımda bir plan var aslında ama kabul etmeyeceğine eminim."

"Tek başına bir şeyler yapmaya kalkışacaksan evet, kabul etmiyorum." dedim kaşlarımı çatarak. Beni her seferinde geride bırakma isteği nedendi? Benim zarar görmemden ne kadar korkuyorsa ben de onun zarar görmesinden o kadar korkuyordum. Ama o ısrarla her şeyi kendi başına halledip beni olayların en dışında, bir yabancı gibi bırakıvermek istiyordu. Garip bir şekilde hem ona hayranlık duyuyor, hem de kızıyordum.

"Nereye gidiyoruz?" dedim kısa süreli sessizliği kırarak. Başını kısa bir an bana çevirip tekrar yola baktı. Yüzünde sinsi bir sırıtışı andıran bir ifade vardı.

"Allah rızası için sen sinirleme." deyip dudaklarını birbirine bastırdığında gülmemek için kendini tuttuğu belliydi. "Çok korkunç görünüyorsun, sanki içinden bambaşka bir Eslem fırlıyor."

Dediğinin aksini iddia etmek için tepemdeki aynayı açtım ve kirpiklerime kadar değen kaşlarım ile garip bir hal almış dudaklarım beni selamladı.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin