Sedyenin yerde sürtünmesi yüzünden çıkan sesle ve yere vuran ayak sesleriyle yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım. İlk birkaç saniye nerede olduğumu idrak edememiş, etrafıma garip garip bakışlar atmıştım. Sonra yerde sürtünerek uyanmamı sağlayan sedyenin anneme ait olduğunu hatırlayıp ayağa fırladım. Hızlıca kalkmam dolayısıyla gözüm kararmış, sendelemiştim.
Annemin sedyesinin hastalara özel asansörün önünde durduğunu görür görmez oraya doğru koşup durumunun nasıl olduğunu sordum. Bilmediklerini, doktora sormam gerektiğini söylemişlerdi. Alt katta olduğunu öğrenip bu kez merdivenlere doğru koşmuş ve aynı hızla alt kata varmıştım. Cerrah olduğunu tahmin ettiğim kişiyi bir odaya girerken yakalayıp annemin durumunu sordum.
"Ameliyat gayet iyi geçti. Beş altı gün kadar hastanede yatırmak zorundayız. Eğer durumu iyiye giderse taburcu edeceğiz. Fakat taburcu olduktan sonra yine de düzenli olarak kontrole gelmesi lazım." dedi kendine has garip ve içten bir gülümsemeyle. Mutluydum, kötü bir şey olmayacağına zaten emindim ama yine de duymak, çok iyi hissetirmişti.
"Peki şimdi ziyaret edebilir miyiz?"
"Evet ama henüz bilinci kapalıdır. En fazla bir saat sonra kendine gelebilir. Çok kalabalık olmamaya çalışın, en fazla üç dört kişi girin. Geçmiş olsun."
"Teşekkür ederim doktor bey." dedim ben de gülümseyerek ve arkamı dönüp merdivenlerden çıkacağım sırada babamın, Eymen'in ve Gizem'in koşarak aşağı indiğini görmemle durdum. Hepsi o kadar endişeli görünüyordu ki iyi haber verecek olmama rağmen elim ayağım birbirine dolanmıştı.
"Nasıl geçmiş? Ne olmuş? Neredeymiş?" diye art arda soru sıralayan Gizem'i susturabilmek için ellerimi anlamsızca savurdum.
"İyi geçmiş. Normal odaya almışlar, ziyaret edebilirmişiz fakat çok kalabalık olmamak şartıyla. Bir de yaklaşık beş altı gün sonra taburcu edilecekmiş." dedim hızlıca. Hepsinin yüzündeki rahatlamayı gördüğümde kocaman gülümsedim.
"Hadi ne bekliyoruz, gidelim o zaman." dedi babam ve bizi beklemeden odayı bulmak için alt kata, danışmanın yanına indi.
Odanın yerini öğrendiğimizde son hızla odaya gittik. Annemi koluna serum takılı, baygın halde bulduğumda gözlerim istemsizce yaşarmıştı. Babam hemen gidip diz çökmüş, annemin elini avuçlarının arasına almıştı. Ben, Gizem ve Eymen de kapının önünde durmayı tercih etmiştik. Yakınına gitsem, dokunsam sanki ellerimin altında parçalara ayrılacakmış gibi hissediyordum. Uzaktan uzağa bakmak bile iki günlük özlemimi gidermeme yetiyordu.
Solgun dudaklarına, daha da beyazlaşan yüzüne baktıkça içimdeki suçluluk duygusu büyüdükçe büyüyor, boğulacak gibi oluyordum. Nefes almakta zorlanmaya başlayınca sessizce odadan çıkıp duvara sırtımı yaslayarak yere çöktüm. Ellerim titriyor, nefesim kesik kesik çıkıyordu. Avuçlarımı yüzüme bastırıp gözlerimi sımsıkı yumdum. Biraz olsun sakinleşmem gerekiyordu. Sakinleşip odaya geri dönmem gerekiyordu.
Yan tarafımdaki kapının açılıp kapanma sesini ve yanıma birinin otururken çıkardığı sesi duydum. Fakat gözlerimi ağlarım diye açmadım, şu anda en istemediğim şey burada ağlamaktı.
"Neden yapıyorsun bunu kendine?" diye mırıldandığını duydum. Eymen'di. Cevap vermedim, veremedim.
"Neden kendini ezmekte, suçlamakta bu kadar ısrarcısın?" deyip ellerimi kibar bir dokunuşla yüzümden ayırıp ona bakmamı sağladı.
"Seni mutsuz görmekten nefret ediyorum." dedi kısık sesle gözlerimin en derinine bakarak. Onun gözlerinde kaybolduğumu, yok olduğumu hissettim. Gözleri birdenbire kaybolacak bir hayal gibi güzel ve inanılmazdı. Gözlerimi kırpmak bile istemedim, daha uzun süre gözlerine bakabilmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Ağlama
Teen Fiction"Sen ağlama." dedi kemikli elleriyle gözyaşlarımı silerken. Yanağımın üstündeki elini elimle tutup yüzümü avcuna bastırdım. Islak gözlerimi gözlerine diktiğimde yaklaşıp alnımdan öptü ve uzaklaşmadan fısıldadı, "Dayanamam..." #1 - ağlama •18.07.21•...