•~8~•

338 110 8
                                    

Heyecandan sabahın yedisinde uyanmış, öğlen on ikiye kadar özene bezene hazırlanmış, saat ikide de evden çıkmıştım. Yarım saatlik yol için iki saat erken çıkınca haliyle erkenden varmıştım. Beklemem gereken bir buçuk saat boyunca Gizem ile konuşmuş, yeni işimi ballandıra ballandıra, dünyanın en mükemmel işine sahip olduğumu ispatlamak ister gibi anlatmış, onu bezdirene kadar da susmamıştım. Annemin turp gibi olduğunu öğrendiğimde daha da mutlu olmuştum. Şimdiyse Umut'un odasında nasıl ders anlatmamı, nelere ağırlık vermemi istediğini planlıyorduk.

"Geometri konularına ağırlık vereyim ve bir dersimizi de üniversite sınavı için geriye dönük çalıştırma için ayıralım diyorum. Sence?" dediğimde kısa bir an düşünmüş sonra başıyla onaylamıştı. Sınav haftalarında yalnızca matematik sınavı gününden önceki gün ders yapacaktık, onun dışında haftanın üç günü saat dörtte başlayacaktık.

Planladığımız şeyleri bir kağıda tek tek hızlıca not alıp çantama koydum ve dersi anlatmaya başladım. Bu ders de tıpkı bir önceki gibi hızlı ve güzel geçmişti. Neredeyse çabuk bittiği için üzülecektim fakat Umut'un bitmiş ifadesini görünce aynı hisleri paylaşmadığımızı fark etmiştim.

"Senden bu konuyla ilgili en az yüz soru çözmeni istiyorum Umut. Biraz zorlanıyorsun ama sorularla pekiştirirsen çok daha iyi olur. Telefon numaram sende var, zorlandığın soruyu istediğin zaman bana gönder tamam mı?" dedim evden çıkmadan, kapının eşiğinde son kez onu tembihleyerek.

"Tamamdır başkan." deyip iki parmağını alnına değdirerek asker selamı verdiğinde gülümsedim.

"Hadi cuma günü görüşürüz. Kendine iyi bak." dediğimde o da bana görüşürüz demiş ve kapıyı ardımdan örtmüştü. Kendimden memnun bir yüz ifadesiyle merdivenlerden inip otobüs durağına gittim.

Minibüsteyken canım birdenbire aşırı derecede havuçlu kek çektiği için eve gitmeden önce markete uğrayıp gereken malzemeleri almıştım. Eve geldiğimde karnımı kekle doyurmayı hedeflediğim için birkaç şey atıştırıp direkt keki yapmaya başlamıştım.

Malzemeleri çırpıp fırına verdikten sonra pişene kadar balkona geçmiştim. Batmak üzere olan güneş gökyüzüne veda etmeden son kez güzel bir kırmızıya boyamıştı etrafı. Geceyi gündüzden daha çok severdim ama en sevdiğim vakit gün batımıydı. Hava ne karanlık olurdu ne de aydınlık olurdu, yalnızca güzel olurdu. Bu yüzden elimden geldiğince gün batımı vaktini kaçırmamaya çalışırdım. Sanırım artık buna daha fazla özen gösterecektim çünkü balkonumdan bakınca gün batımı normale nazaran daha da güzel görünüyordu.

Fırından gelen kokuları duyumsadığımda kalktım ve yanmasına ramak kalan keki son anda kurtardım. Kokusunu iyice içime çekerken aklıma gelen şeyle bir süre duraksamıştım. Sonra keki dilimledim ve büyük bir tabağa hepsini yerleştirip sıcak kalması için henüz soğumamış fırının içine tekrar koydum.

Hızlıca odama koşturdum. Üzerime siyah tayt ve geniş sarı bir sweatshirt giyindim. Saçlarımı ev topuzu gibi duran fakat aslında özenerek yaptığım bir hale getirip üzerime biraz da parfüm sıktım. Sonra tekrar mutfağa dönüp keki koyduğum tabağı alarak evden çıktım ve kendimi Eymen'in kapısının önünde buldum. Gayet normal bir komşu olarak yaptığım kekten ona da ikram edecektim. Hayır tabii ki de onu merak etmemiştim. Ve hayır, onu görebilmek için çırpınmıyordum.

Zile art arda iki kez bastım ve önüme düşen ince saç tutamını düzeltip kapının açılmasını bekledim. Yaklaşık bir dakika boyunca açılmayınca endişelenmiş, zile uzun uzun basmıştım. Yine açılmayınca evde olmadığına, ısrarla zile basmamın boşa olduğuna karar verip geri dönecektim ki kapının gıcırdayarak yavaş yavaş açıldığını duydum.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin