•~5~•

460 145 11
                                    

Aklım, duyduklarımı sürekli tekrarlıyor, kabullenmemek için çırpınıyordu.

Annen...

Kalp krizi...

Gel...

Gitmeliydim. Gitmek zorundaydım. Evet, üvey annem olduğunu öğrenmiştim. Evet, beni doğar doğmaz satın aldıklarını öğrenmiştim. Ama ne olursa olsun yıllarca bana en iyi şekilde bakmış, beni en iyi şekilde büyütmüştü. Ateşim çıktığında tüm gece uyumamış, korktuğum gecelerde benimle beraber kalmış, her zaman yemeğin en güzel kısmını bana ayırmış, eğitimim için elinden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışmıştı. Üzerimde çok hakkı vardı ve ben bunları hiçe sayıp gitmemezlik edemezdim.

Ne yapacağımı bilemez halde telefonumu bir kenara atmıştım. Gizem, bir şeyler daha söylemişti fakat ne anlamıştım ne de dinlemiştim.

Çaresizce üst kata, Eymen'in kapısının önüne gittim. Kapıyı açar açmaz ağlamaktan nefes alamayan beni görmüş ve düşmek üzere gibi durduğum için kolumu eliyle kavrayarak desteklemişti. Ne oldu diye sormasına fırsat vermeden kesik kesik ve hırıltılı çıkan sesimle birkaç kelimeyi zar zor bir araya getirmiştim.

"Annem... Kalp krizi..." dediğim anda kapının yanındaki askılıktan ceketiyle anahtarlarını alıp dışarı çıkmıştı. Elini belime sararak beni merdivenlerden indirmişti.

"Hadi üstüne kalın bir şeyler giyin, Ankara'ya gidiyoruz." deyip beni içeri iteklerken ona minnetle baktım. Hızlıca yatak odama gidip henüz boşaltamadığım bavulumdan önüme çıkan ilk sweatshirt ve pantolonu giyerken telefonumun parkenin üstünde çaldığını gördüm. Gizem arıyordu. Kekelememek için içime derin bir nefes çekip telefonu kulağımla omzum arasına sıkıştırarak saçlarımı havluyla iyice kurutmaya çalıştım.

"Eslem, biz İstanbul'a geliyoruz. Sevim ablanın bypass ameliyatı olması gerekiyormuş." dediğinde olduğum yerde dondum. Durumu ameliyatlık mıydı? O kadar kötü müydü? Hem de benim yüzümden...

Göğsümün üstüne kocaman bir kaya çökmüş gibi hissediyordum. Nefes alıp vermek, o an dünyanın en zor işiymiş gibiydi.

"Gizem?" dedim hırıltılı çıkan sesimle.

"Efendim Eslem?" diye cevapladı o da kısılmış sesiyle.

"Benim yüzümden oldu. Değil mi?" dedim. Tüm duygularım birer birer yok oluyor ve yerini yalnızca suçluluk ile acının aldığını hissediyordum. Gizem, cevap vermedi. Belki de veremedi.

Evet, senin yüzünden Allah'ın belası. Şımarık çocuklar gibi terk edip gittin evi. Düşüncesizin tekisin, diye cevap vermişti zaten sessizliği.

"Sen şimdi düşünme bunları, tamam mı? Biz dört saat sonra falan İstanbul'da olacağız." dedi hızlıca. Güçsüz bir sesle hangi hastaneye nakil ettiklerini sordum ve sonra kapattım.

Yatağımın üstüne otururken kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Ne hissetmem gerektiğine karar veremiyordum. Sadece suçlu olduğumun bilincindeydim ve zihnim bu farkındalığı taze tutmak istiyor olmalı ki sürekli tekrarlıyordu.

Kollarımla kendimi sarmalayarak yatağa uzandım ve gözlerimi kapadım. Keşke gözlerimi açtığımda her şeyin bir rüya olduğunu görseydim. Hala Ankara'da olsaydım, annem beni yatağımdan kazıyarak kaldırsaydı ve kahvaltı yaparken off ne gerçekçi bir kabustu deseydim. Ama maalesef bunların hepsi gerçekti ve ben hepsini yaşamıştım. Yaşamaya da devam ediyordum.

"Eslem?" diye seslenerek kapımı iki kez tıklayan Eymen'in sesiyle ayağa fırlayıp hızlıca kapıyı açtım.

"Ben senin beklediğini tamamen unutmuşum. Özür dilerim." dedim elimle alnıma vurarak. Bir süre yüz ifademi inceledi.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin