Şiddetli bir gök gürültüsü sesiyle ve bacaklarıma çöken ağırlıkla gözlerimi açtım. Uyumamak için çok direnmiştim ama gözlerim kendiliğinden kapanmış olmalıydı. Bütün gece oturur pozisyonda olduğumdan boynum ve belim kaskatı kesilmişti.
Bacaklarımdaki ağırlığın sebebinin ne olduğuna baktığımda gördüğüm şey tam olarak Eymen'in kafasıydı. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde battaniyesine yine kavuşmuş, ağzı hafif aralık halde bacaklarımın üstüne kafasını koymuş, o şekilde de uyuyakalmıştı. Garip bir şekilde sırıtarak ve onu uyandırmamaya çalışarak elimle ateşine baktığımda neredeyse tamamıyla geçmişti.
Kafasının birden düşmemesi için yerimden kalkar kalkmaz başının altına bir yastık koydum. Kaşlarını çatıp anlamsız birkaç şey mırıldandıktan sonra aynı şekilde uyumaya devam etti. Gece yere indirdiğim tepsiyi ve tası alıp mutfağa geçtim. Saat henüz sabahın sekiziydi.
Çorba yaparken kullandığım kapları yıkayıp da mutfağı toparlayana kadar yarım saat kadar geçmişti. İçeri girdiğimde Eymen'i koltuğun üstünde doğrulmuş, battaniyesini kenara koymuş, etrafa anlamsız bakışlar atarken buldum. Beni gördüğünde kaşlarını çattı.
"Bana ne oldu?" dediğinde gülümsedim. Dün gece benzer bir soruyu ben ona sormuştum.
"Hatırlamıyor musun?" dedim. Ateşi çok yüksek olduğundan hatırlamaması normaldi, zaten genel olarak kendinden geçmiş gibiydi.
"En son kapı çalmıştı, sonra ben büyük bir mücadele vererek kalkıp açmıştım." dedi ve sonra durup kaşlarını çatarak kendini zorladı, "Ah, sen gelmiştin. Sonra... Sonrasını pek hatırlamıyorum. Silik silik bir şeyler var ama anlamlı değiller." dedi. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Dün geceye dair hatırlamasını istediğim çok güzel ayrıntılar vardı.
"Sonra ateşin çok yükseldi. Sana çorba yaptım, alnına ıslak bez koydum. Sonra da uyuyakaldın zaten." dedim bazı şeyleri atlayarak. Dediği şeyleri ona hatırlatmaya çalışmam anlamsız olurdu.
"Başım çatlıyor." dedi elleriyle ovuşturarak, "Hala kendimi hasta hissediyorum." diye de mırıldandı sonra.
"Ben hiç gelmeseydim ne yapacaktın? Dün gece havale bile geçirebilirdin. Battaniyenden zor ayırdım seni." dedim sesimdeki azarlama tonuna engel olamayarak.
"Daha öncekilerde olduğu gibi, battaniyeme sarılıp ölmeyi beklerdim." dedi kenardaki battaniyesine sırıtarak bakarken.
"Bravo ya! Sen var ya, bugüne kadar şans eseri falan hayatta kalmışsın ha!" dedim sinirli sinirli. Kendi ölümü hakkında bu kadar rahat konuşması zoruma gitmişti. Birkaç kelime daha ölüm hakkında konuşsa ağlayabilirdim bile.
"Merak etme, artık ölmeyi beklemem." derken hala yüzündeki sırıtmayı silmemişti. Sinir bozukluğuyla o sırıtan ağzının tam ortasına kürekle vurmak istiyordum.
"Sana zahmet!" dedim ve sonra ağzımdan deli gibi merak ettiğim bir soru kaçırdım, "Fikrini değiştiren ne?" dediğimde bana baktı ve birden ciddileşti.
"Çünkü artık yaşamak için bir sebebim var. Çok güzel bir sebep hem de." dedikten sonraki yaklaşık üç saniyelik bakışmamız bana üç yıl gibi gelmişti. Sonra ayaklanıp banyoya giderek bakışmamızı kesmişti. Duşa girdiğini duyduğumda ne yapacağımı bilemez bir halde orada kalakalmıştım. Gitmeli miydim yoksa kalmalı mıydım?
O duş alırken kahvaltı hazırlamam fazla mı özel alan ihlali olurdu acaba? Ama o hastaydı ve ben de bir komşu olarak ona yardımcı oluyordum. Öyle değil mi? Evet, öyle.
En sonunda kendimi mutfakta kahvaltı hazırlarken bulmuştum. Çay koymuş ve kahvaltılıkları masaya koymuştum. Kahvaltı hazır olduktan sonra gitmek şartıyla kendimi ikna etmiştim. Tabii kalmam için rica ederse iş anında değişebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Ağlama
Roman pour Adolescents"Sen ağlama." dedi kemikli elleriyle gözyaşlarımı silerken. Yanağımın üstündeki elini elimle tutup yüzümü avcuna bastırdım. Islak gözlerimi gözlerine diktiğimde yaklaşıp alnımdan öptü ve uzaklaşmadan fısıldadı, "Dayanamam..." #1 - ağlama •18.07.21•...