•~18~•

162 19 4
                                    

Gece boyunca sürekli ana konumuzu ertelemiş ve akla gelebilecek en gereksiz şeyler hakkında konuşmuş, bol bol gülmüştük. Saat geceyarısına gelirken esnemekten çenem kırılmak üzere olduğundan üzülerek kendi evime dönmüş, kafam yastıkla buluştuğu an uykuya dalmıştım.

Hafta sonu olmasının verdiği uyuşuklukla ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa girdim. Açlıktan düşüp bayılmak üzereydim fakat kılımı kıpırdatacak halim de yoktu. Oysa yorgun olmam için ortada hiçbir sebep yoktu, uykumu fazlasıyla almıştım. Yorgunluğumu biraz olsun giderebilmek için neredeyse sürünerek duşa girdim.

Duştan çıktığımda biraz daha kendime gelmiştim. Saçlarımı kurulamaya üşendiğim için biraz sonra baş ağrısından kafamı duvarlara vuracağımı bilsem de kurulamamış, başımdaki koca havluyla kahvaltı hazırlıyordum. Aklım son zamanlarda yaşadığım her şeyi düşünmeyi ısrarla red ettiğinden kısmen mutlu sayılırdım.

Omlete daldığımdan kapı zili uzun uzun çalınca korkudan yerimde sıçramıştım. Ocağın altını kapatıp koşarak kapıya gittim ve açmadan aynadaki komik halimle kısa bir an göz göze geldiğimde gülesim geldi. Eğer gelen Eymen ise çok fena rezil olurdum.

"Eslem Hanoğlu?" diyen kargocuya uzaylı görmüş gibi baktığımı fark edip duruşumu düzelttim ve "Evet, benim." dedim. Dün Gizem'den kitaplarımı göndermesini istemiştim fakat bu kadar hızlı gelmesi imkansızdı. Zaten paket de kitaplarımın sığacağı kadar büyük değildi.

"Kimden gelmiş, bilginiz var mı acaba?" dedim kargocu imzalamam için kağıtları ayarlarken. Sorum üzerine paketin üzerine göz atıp "İsimsiz birinden gelmiş." dediğinde daha da şaşırmıştım. Kim niye ismini gizleyerek bana kargo gönderirdi ki?

İmza atıp paketi elime aldığımda içinde ne olduğuna dair bir tahmin yürütebilmek adına bir kaç kez salladım fakat ne olduğunu pek de anladığımı söyleyemezdim. Paketi mutfaktaki küçük masanın üstüne koyup ocağın altını tekrar açtım. Sabah uyandığımda beni esir alan yorgunluğum yerini büyük bir meraka ve bir miktar da korkuya bırakmıştı. Yumurta iyice pişince zaman kaybetmeden altını kapatıp gizemli paketimi açmaya koyuldum. Son günlerde yaşadıklarımı göz önüne getirince paketten bomba çıkması bile gözüme oldukça olası görünüyordu.

Paketi istemsizce biraz uzakta durarak, temkinli bir şekilde yırtıp kutuyu hafiften araladım. Ve eğer tam o esnada karşımda duruyor olsaydınız bir insanın ağzının ne denli kocaman açılabileceğini görmüş olurdunuz.

Kutunun tamamı 200 TL'lik banknotlarla doluydu.

Ne kadar para olduğunu tarif edemem belki ama, kutu bir evrak çantası büyüklüğündeydi. O kadar çok görünüyordu ki ne kadar olduğunu hesaplamaya benim dahi matemateğim yetmeyebilirdi. Tamam, elbette biraz abartıyor olabilirdim.

Kutuyu tamamen açtığımda gözlerinde dolar işareti olan emojiyle aramda neredeyse hiçbir fark kalmamıştı. Ama bu sevinç kısa sürdü çünkü kimin gönderdiğini veya neden gönderdiğini bilmiyordum. Babam hayatta göndermiş olamazdı, eğer o göndermişse de dokunmadan geri yollardım zaten.

Kutuyu kucağıma alıp salona geçtim ve yere çömelerek tek tek banknotları çıkartmaya başladım. Her banknotun arasına tek tek bakmış, minik not tarzı bir şey aramıştım fakat son banknotu da yere bırakmamla hiçbir şey bulamadığımın farkındalığıyla iç geçirdim.

Kafayı yemek üzereydim. Hangi aklı başında insan bana bu kadar yüklü miktar parayı kargoyla gönderebilirdi ki?

Bu denli zengin olup da tanıdığım tek bir kişi vardı, o da babamdı. Kendimi onların öz kızı zannederken bile ömrüm boyunca bu kadar para vermemişti babam, şimdi vermiş olması imkansızın da ötesindeydi.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin