SAİ AİLESİ 5.KISIM

1.4K 223 99
                                    


Tekrar gözlerini aralayabildiğinde karanlıktaydı. Odada pencere olmadığından gün ışığının girmesi imkânsızdı ve onu o hale getiren adam da ayrılmadan önce odanın köşesinde duran ve etrafı az da olsa aydınlatan mumu almış olmalıydı.

İlk hissettiği şey vücuduna değen zeminin soğukluğu oldu. Yüz üstü uzanmaktaydı, burnuna gelen keskin kan kokusuyla gözleri daha çok açıldı. Düşünceleri rahatça toparlayamıyor olsa bile başına gelenleri tahmin edebildiğinden hareket etmeye korkuyordu. Ardından bileklerini hissetti, yanıyorlardı. Gereğinden fazla sıkarak bağladıkları ip çözülmüş olmalıydı.

Gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi, belki de biraz daha uzun. Cesaretini yeterince toplayacak kadar uzun bir süre olduğu pozisyonda kaldı. Sonrasında nefesini tutarak eliyle destek aldı ve dizinin üzerinde doğrulmaya çalıştı ancak dizini soğuk zemine dayar dayamaz tüm vücudu acıdan titremişti, sağ yanına doğru düştü. Refleks olarak elini dizlerine doğru gitmişti, ikisi de ıslaktı, kan mıydı? Sanki başka bir ihtimal varmış gibi bunu kendisine sormasını saçma buldu. Hareket etmesiyle tahmin ettiği gibi tüm bedenindeki ağrı hissedebilir hale gelmişti. Her yeri acıyla sızlıyordu.

Artık zaten rahat olmadığından dişini sıktı ve yüzünü buruşturarak kendini duvarın dibine kadar sürüyüp soğuk duvara yaslandı. Dizleri dışında başka tam olarak nerelerden yaralandığını algılayamıyordu, nefes alışverişi hızlıydı. Sürünürken anladığı kadarıyla bacaklarını bir süre etkili bir şekilde kullanamayacaktı ve karın bölgesinde iğrenç bir sızı vardı. Aynı zamanda ağzındaki kan tadı neredeyse tüm duyularını bastıracak kadar yoğundu.

En son böyle bir hale gelmesinin üzerinden uzun bir süre geçmişti, o şekildeki keskin ve tatsız acının nasıl hissettirdiğini yeniden hatırlama fırsatı bulacağı aklına hiç gelmemişti. Zorla tutabildiği kafasını geriye attı ve duvara yaslayarak nefesini düzenlemeye çalıştı, bir yandan da elleri karın bölgesindeki acının ne olduğunu anlamak üzere oraya gitmişti. Elinin yaraya değmesiyle yüzünü ekşitti, oradan çok kan kaybetmiş olmalıydı. Kanın hala kurumamış olduğuna bakarsa çok uzun süre baygın kalmamıştı. Bilicini ne zaman kaybettiğini hatırlamıyordu. Cüsseli adam ona saldırdıktan sonra aklında kalan tek şey gerçekten öleceğini düşünmüş olmasıydı. Yarasına müdahale edilmezse oradan da canlı çıkması çok zordu gerçi. Kanamayı durdurma umuduyla elini karnına bastırmaya çalıştı, her dokunduğunda vücudunun daha da çok yandığını hissediyordu ancak birkaç denemenin ardından başarılı olmuştu.

Bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu fakat aklına bir çözüm yolu gelmiyordu. Onu orada öylece ölüme bırakacakları kesindi, kimse onun için geri gelmeyecekti. Öldüğünde ise tek başınayken Vero'yu öldüren hayalet tarafından katledildiği yalanını uydurabilirlerdi, Regium'lar olayın öyle olmadığını anlarlarsa onları da bir şekilde sustururlardı. Susturamasalar bile Azuma'yı önemseyen kimse yoktu zaten, ondan kimse onlara inanmayı tercih etmezdi, hatta çoğu kişi ölüp ondan kurtulmuş olduklarına sevinirdi. Ailenin 'biri öldüğünde üzülme' kuralı bile o gün için kaldırılırdı.

Azuma hızla düşünmeye çabalarken nefesini normal hale getirebilmeyi başarmıştı. Aklına Regium'ların hâlâ evde olduğu geldi. Eğer sesini onlardan birine duyurabilse gelip ona bakabilirlerdi, onu bulabilirlerdi ve en azından karnındaki yarayla ilgili bir şey yapabilirlerdi. Bildiği kadarıyla zindanlara gitmek zaten yasak olduğundan ve kimse yasakları çiğnemeye kalkmadığından evin o kısmında büyükannenin yardımcıları durmuyordu o yüzden o tarafa geçmeleri sorun olmazdı. Yeterince gürültü çıkarmayı başarmalıydı sadece. Daha iyi bir planı yoktu.

Kendini zorlayarak ayağa kalktı, dizlerine vuran acıyı kulaklarına kadar hissediyordu. Ayağa kalkmasıyla bir ağız dolusu kan kusması bir olmuştu, tüm vücudu titriyordu. Yine de bunlara aldırış etmeden duvardan destek alarak demir kapıya kadar yürüdü. Hareketleri aşırı yavaştı, tökezliyordu ancak kapıya gelebildiğinde ilk yaptığı şey onu yumruklamak olmuştu. Her şeye rağmen yumrukları beklediğinden güçsüz olduğundan çok fazla ses çıkaramıyordu, öyle devam ederse kimse onu duymadan kalan tüm kuvvetini ve idaresini kaybedecekti.

Birkaç saniye olduğu yerde durdu ve tüm gücünü topladı. Ardından da üzerine çok düşünmeden kapıya güçlü bir tekme geçirdi.

Tekmesiyle beraber kendisi de yere yuvarlanmıştı. Bir kez daha acıyla inledi. Gözünden yaş geldiğini hissediyordu. Neden böyle bir hareket yaptığını kendi kendine sorgularken büyük bir zorlukla yerinde doğruldu, karnından gelen kan elini daha çok ıslatmaya başlamıştı ve demir kapıya vurmasıyla çıkan ses yine de beklediği kadar yüksek olmamıştı, duymalarına imkân yoktu ve eğer kimse gelmezse yüksek ihtimalle oracıkta can verecekti. Bunu biliyordu ancak yerde hareketsizce yatarken stresten dudağını ısırmak dışında yapabileceği başka bir şey kalmamıştı.

Başında ağırlık hissetmeye başlamasıyla tamamen pes etti, umutsuz vakaydı. Tekrar ayağa kalkabilmesine imkân yoktu. Kendini tamamen yere bıraktı, bedeni sızıdan uyuşmaya başlamıştı.

En başta birinin gelip onu kurtaracağı kadar şanslı olacağını neden düşünmüştü ki? Hayatında hiçbir zaman o kadar şansı olmamıştı, her zaman şansızlığın en dibinde yaşamıştı. Aslında, belki de bu yüzden, öleceği için üzüntü bile hissetmiyordu. Oradan, orada geçen saçma sapan günlerinden kurtulmuş olacaktı. Gözlerini kapattı ve düşüncelerini yaşadığı neşeli anıları hatırlamaya odakladı. Son nefesini verirken en azından güzel bir şeyler hatırlamak istiyordu.

Küçüklüğünü düşündü. Annesinin sıcak gülümsemesi aklına geldi ancak kardeşlerine her zaman daha da sıcak gülerdi. Babasıyla ilgili ise çok anısı yoktu. Gezgin olduğu için eve çok az uğrardı, geldiğinde de evdeki kurallardan ötürü orada çok kalmasına izin verilmezdi. Annesinin onun gibi biriyle evlenmesine göz yumulmuş olmasının tek nedeni onun da zengin bir aileden geliyor olmasıydı, ünlerine daha çok ün katıyordu. Ancak son birkaç senedir hiç geri gelmemişti. Kimsenin onun hakkında konuştuğunu da duymamıştı, kendisi ise muhtemelen çoktan ölmüştür diye düşünüyordu.

Mutlu anısı pek yoktu. Genelde küçük şeylerin onu sevindirmesine rağmen hiçbirinin hayatında hatırlanmaya değer olmadığını anladı. Sevdiği ve onu mutlu eden şeyler hep elinden alınmıştı.

Gözlerini tekrar hafifçe araladı, tek gördüğü şey karanlıktı. Aynı hayatı da içinde bulunduğu odanın karanlığı gibiydi, kendine uygun bir yerde ölecekti. Küçücük bir ışık olsa hâlbuki her yeri aydınlatabilirdi... Ancak yoktu.

Aklına birden Cael geldi, kısa da sürse onunla yaptığı konuşma hayatında en çok eğlendiği zamanlardan biriydi. Hatta en çok eğlendiği zaman bile olabilirdi. Evin dışından gelen insanlarla her zaman konuşma şansı yakalamıyordu. Dışarıdaki hayatı çok merak ediyordu fakat hiç görme şansı olmamıştı. Kendisine acıdı.

Düşünceleri kırılırken nefes alışverişinin yavaşladığını hissedebiliyordu. Karına daha güçlü bastırdı ancak zaten gücü olmadığından pek fark yaratmadı, vücudunu hissedemiyordu. Gözleri yavaşça kapanmaya başladı, bilincini tekrar kaybediyordu, buna izin verdi ve karanlığın içindeki karanlığa yeniden gömüldü. 

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin