GEÇMİŞTEN ANI 1.KISIM

915 140 161
                                    


Adam onları içeriye aldıktan sonra onlara sormadan direkt olarak birer oda vermeye kalktı ancak Cael adamı durdurup kısa saçlı biriyle sarışın bir kızın gelip gelmediğini sormuştu. Yaşlı adam karşısındakinin kıyafetlerine baktıktan sonra düşünüp geldiklerini söyledi, muhtemelen Azuma'yı da Regium A sanmış ve onlara yalan söylememesi gerektiğini düşünmüştü.

Bunun üzerine Cael, Destin'e Claudio'nun kaldığı odaya gitmesini söyledi ve Azuma'yla kendisi için başka bir oda istedi. Ardından yaşlı adama cebinden birkaç altın çıkarıp verdi. "Gelen çocuk yukarıda sağdan üçüncü odada kalıyor," yaşlı adamın dedikleri zor anlaşılıyordu, homurdanıyordu. Arkasından bir anahtar alıp masaya koydu. "Sizinki de sağdan dördüncü oda. Sol taraf bayanlar için. Gelen diğer arkadaşınıza soldan ilk odayı verdim. Akşam saat altıdan sekize kadar kaplıcayı kullanabilirsiniz, bir alt katta. Yemek için ayrıyeten altın vermeniz gerekiyor."

Adam muhtemelen yanlarında daha fazla altın olmadığını düşünmüştü ki yemeği nasıl alabileceklerini söylememişti bile. Paran olmadığı sürece Regium olup olmadığının bile önemi yoktu. Bunun üzerine teşekkür edip yukarı çıktılar.

İlk önce Claudio'nun yanına uğradılar. Claudio uykuluydu, yine de onları gördüğüne çok sevinmişti. Lucia'nın durumunu sorduklarında bayılana kadar ağladığını söyledi, o anda muhtemelen uyuyordu. O yüzden kızı rahat bırakma kararı alıp Cael ve Azuma kendi odalarına çekildiler.

Han sahibinin onlara verdiği oda Claudio ve Destin'inkinin aynısıydı. İki tane yer yatağı ve hanın arka tarafına bakan bir penceresi vardı. Yataklar haricinde kenarda asla kullanmayacakları bir dolap duruyordu. Cael odada bulunan mumu yaktı. Mum, küçük odanın her yerini aydınlatmaya yetmişti.

Azuma hemen kendini yataklardan birinin üzerine attı. Sessizlerdi, ikisi de ne konuşmaları gerektiğini bilmiyordu. Üstelik Azuma için durum daha zordu, evden kaçtığından beri rahat bir nefes almamıştı ve olan onca şeyden sonra kafası çok karışıktı. Bir süre tavana boş gözlerle baktı fakat aralarındaki sessizlik katlanılamaz olunca konuşma kararı aldı.

"O kız... Bana hayalet ve ruhların acı içinde olduğunu söyledi." en azından aklındaki soru işaretlerinden birini aradan çıkarabilirdi. "Ve onları sadece benim kurtarabileceğimi."

Sesi odada yankılanıyordu. Cael, yatmak için hazırlanıyordu ancak Azuma'nın yeniden bu konuyu açmasıyla kendi yatağının üzerine bağdaş kurdu. Oldukça sakin görünüyordu, yere bakıyordu. "Ruhlar ve hayaletler insanları manipüle etmeyi severler."

"Ama bu konu değil!" diye atıldı Azuma. Oturur pozisyona gelip Cael'e dönmüştü. "Sen de bende bir şeyler olduğu onayladın. Anne ve babam... Onların bu konuyla ne alakası var?"

Cael gözlerini eskilikten rengi solmuş halının üzerinden kaldırdı ve Azuma'ya baktı. Aklından geçenleri söylemekle söylememek arasında kararsızdı, yüz ifadesine bakılarak ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Kısa bir süre düşündükten sonra o anlık söylememeyi tercih etti.

"Gerçek anne ve babanın kim olduğunu öğrenmeden bunu cevaplayamam." Azuma cevap vermek için ağzını açtı ancak Cael onu durdurdu. "O ruha gelirsek. Dediğim gibi, insanları manipüle etmeyi severler. Sana söylediği sözlerin doğru veya yanlış olması şu an için fark etmez. Sonuç olarak şu anda yapabileceğin bir şey yok, insanları öldürmeye devam ediyorlar ve Kraliyet ölümler durana kadar bunu engellemek için elinden geleni yapacak."

Azuma bunları zaten anlıyordu. Bir süredir açık olan ağzını kapattı ve Cael'e endişeli bir bakış yolladı. Cael devam etti. "Eğer onlara yardım etmek elinde olsaydı hiç tanımadığın, ne olduklarını bilmediğin yaratıklara gerçekten el uzatır mıydın? Bu senin yaşamını tehdit ediyor olsa bile?"

Cael'in sesindeki ciddilik Azuma'yı ürpertmeye yetmişti. Daha da endişeli görünmeye başlamıştı, farkında değildi. Bu kısım hakkında düşünmemişti hiç, hep kendine ve kendinin nasıl özel olabileceğine odaklanmıştı. Bu bile yeterince bencil olmasına yetiyordu. "Bilmiyorum..." dedi, sesi alçaktı. Cael cevaplamadı.

Genç adamın bakışları her zaman olduğu gibi keskindi, arada eğlenceli birine dönüşebilse ve gülünce o anki halinden çıkıp tamamen başka biri olabilse bile ciddi olduğu zamanlar herkesi korkutabilecek bir auraya sahip oluyordu. Azuma anlamadı, Cael'i anlamadığını düşündü. Kendini bile doğru düzgün anlamıyordu. Kendisi için bazı cevaplar bulmak için ilk önce kendisini anlaması gerekiyordu, kendisinin hayattan ne beklediğini bulması gerekiyordu. Hiçbirinin cevabını bilmediğini fark etti.

Cael mumu söndürmek için uzandı, uymaları lazımdı ancak Azuma kapatmamasını söylemek isteyerek öne atladı. Cael ondan önce davranıp çoktan mumun ateşini söndürmüştü. Azuma'nın hava da kalan elini görünce sordu. "Tekrar yakayım mı?"

"Hayır," diye cevapladı Azuma eline çekerek. "Böyle iyi." ve yatağına geri dönüp kendini çarşafların içine gömdü.

"Yarın," dedi Cael, daha yatmamıştı. "Lucia'yla konuş ve neler olduğunu öğren."

"Tamam." Azuma'nın sesi hala kısıktı. Göz kapaklarını kapatıp uymayı deneyecekti ancak gözüne ilen ışıkla tekrar kafasını hafifçe kaldırmak zorunda kalmıştı. Cael'in de yatmış olduğunu gördü, yatmadan önce mumu tekrar yakmıştı.

"İyi uykular."

-

Azuma sabah kulaklarına gelen gürültüyle uyandı, bayağı sersemlemişti. Sesler Claudio ve Destin'den geliyordu, bir konu üzerine tartışıyorlardı fakat Azuma kelimeleri tam olarak seçemiyordu. Kendini doğrulttu ve esneyerek yanındaki Cael'e göz attı. Çoktan kalkmıştı, yatağını düzenlemekteydi. Hemen ortalarında ise çoktan sönmüş olan mum duruyordu.

Azuma bir kere daha esneyerek yatağından fırladı, Cael'in aksine yatağı düzenli bırakıp bırakmadığını umursamamıştı. Cael, Azuma'nın kalkmasıyla ona doğru birkaç altın fırlattı. Azuma bir tanesi dışında hepsini yakaladı. Kaçırdığını da eğilip almak zorunda kalmıştı, bu küçük aksiyon bile uyanmasına yetmişti. "Kızı al ve gidip bir şeyler atıştırın."

Cael bunu söylerken ona bakmıyordu.

Azuma, onun dediği gibi yaptı ve bir şey demeden odadan çıkıp Lucia'nın kaldığı odaya doğru yürüdü. Altınları cebine sokuştururken hâlâ Cael'in ceketini giydiğini fark etti, üzerinde kesinlikle elbise gibi duruyordu... Yine de umursamadan yoluna devam etti.

Soldan ilk kapıya gelince durup kapıyı tıklattı. Açan olmayınca seslenmek zorunda kalmıştı. "Lucia, benim Azuma."

Çok geçmeden genç kız kapıyı araladı. Gözleri şişti, Azuma onun gece uyumuş olup olmadığını söyleyemiyordu. "Gerçekten geldin, endişelenmiştim." dedi kız. Sesi titrekti.

Azuma başını onaylarcasına salladı. "Kahvaltı yaparken konuşmak ister misin?" Bu cümleyle kızın gözleri parlamaya başladı, yanaklarına renk geldi. Heyecanlı bir ses tonuyla "Evet." dedi.

Beraber aşağıya inip parayı yine aynı yaşlı adama verdiler. Kahvaltılarını önlerine koyan da yine aynı kişiydi, pintiliğinden yanında başkasını çalıştırmadığı belliydi. İşini bitirince somurtarak geri yerine döndü.

Azuma günlerdir düzgün bir şey yemiyor olduğundan kahvaltıyı beğenmişti. Lucia'yla da, kendisi ne kadar istemese de, Sai ailesindeki günlerden konuşarak kızın kafasını dağıtmaya çalışmıştı. Yemeklerini bitirdikten sonra yürüyüşe çıkmaya karar verdiler.

Dışarı da ince bir toprak yol vardı, handan çok uzaklaşmayacak şekilde yürüdüler, Lucia nedense çok mutluydu. "Hatırlar mısın?" diye sordu kız, bir eliyle ağzını hafifçe kapatıyordu.

Azuma kızın neyden bahsettiğini anlamadı ama hatırlamadığına emindi. Lucia ile ilgili en küçük bir anısı bile yoktu. Neyse ki kız Azuma'nın cevap vermesine izin vermeden devam etmişti. "On sene önceydi. O zamanlar altı yaşında olmama rağmen seni kanlar içinde gördüğüm sahne asla aklımdan silinmiyor." 

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin