ÖLÜ ŞEHİR 4.KISIM

1K 142 77
                                    


Aradan birkaç saat geçtikten sonra Azuma uyandı. Cael onu yatağa koyar koymaz uykuya dalmıştı. Kalkmanın verdiği etkiyle başının ağrıdığını hissetti ancak umursamadı. En kötü yaşadığı ağrı değildi. Yataktan fırlayıp Cael'in nerede olduğuna baktı.

Karşısındaki koltukta uyuyordu. Bir elini çenesinin altına sabitlemişti. Pencerenin kenarından gelen ışık kirpiklerine ve burnuna vuruyordu. Azuma onu uyandırmak için bir hamle yaptı ancak gözleri burnunun altında kalmış, yine de hafifçe parlayan dudaklara takıldı.

Kızardı.

Zaten başka hiçbir şeyi kızarmak kadar iyi beceremiyordu.

Uyumadan önce olanları hatırlıyordu. Çok net değillerdi ancak Cael'i öpmüş olduğuna emindi. Sarhoş olmuştu, kendisi öyle sanmasa bile. Yoksa öyle bir şey yapabilecek cesareti asla olmazdı. Geriye dönüp yatağın üzerine tekrar oturdu. Şimdi ne yapacaktı? Neden öyle bir hareket yapmıştı? Ancak Cael de ona karşılık vermişti değil mi? Yani her şey kötü sayılmazdı. Yine de onu öpmek gibi bir hamle yapmasaydı her şey daha iyi olmaz mıydı?

Elleriyle dudaklarını kapattı. Cael'i öpmesi için hiçbir sebebi yokken neden böyle bir şeyi yapmıştı? Sonuçta ona âşık değildi ve Cael'in yakışıklı olduğunu düşünmüş olsa bile o ana kadar ona karşı herhangi bir duygu hissetmemişti. Sırf hayatını birkaç kere kurtardı ve onunla ilgilendi diye ona âşık da olamazdı. Düşüncelerine rağmen kalbinin hızla attığını hissediyordu, kanı tüm vücuduna pompalanıyordu. Ne yapması gerektiğini bilemedi.

Tekrar Cael'e döndü. Bir Regium A'yla aşk yaşamasına imkân yoktu. Regium'ların, kral aksini söylemediği takdirde, başkalarıyla olmaları yasaktı. Kendini ona kaptırmadan bir şekilde aradan sıyrılmalıydı. En yakın ve en uygun yerde ayrılması en iyisi olurdu, ayrıca o süre gelene kadar sarhoş olduğu bahanesiyle hatırlamıyormuş gibi davranabilirdi. Cael'in ona bir şey söylememesini ummaktan başka çaresi yoktu. Öylesi daha kolay olurdu ve unutulurdu. En iyisi seçeneği buydu.

Düşünceleriyle boğuşurken Cael'in uyanmasını bekledi. Çok geçmeden genç adam gözlerini aralamıştı. Azuma'nın çoktan kalkmış ve oturuyor olduğunu görmesiyle biraz şaşırdı. Kalkınca onu uyandırır diye düşünmüştü. Yine de bir şey demeden ayağa kalktı. Azuma ise onun konuşmasını bekliyor olduğundan aniden kalkışına biraz şaşırmıştı. O da kalktı, ne demesini gerektiğini bilemeden Cael'in yüzüne baktı. Alnında büyük ter damlalarının biriktiğini hissedebiliyordu. Sessizliği daha fazla kaldıramayacağından sonunda ağzını açtı ve "Uyuyakalmışız." dedi, sesi beklediğinde daha iyi çıkmıştı. Gözlerini de kaçırmamıştı, kendini içinden alkışladı.

"Sorun değil, zaten bedenlerin dikkatlerinin dağılıp evin etrafından uzaklaşmalarını bekliyorduk." diye cevapladı Cael, "Gidelim." Azuma birkaç saniye bile beklemeden onu onayladı.

Evin dışına çıktıklarında onları hiç kimse karşılamamıştı. O yüzden uzun zamandır tuttukları nefeslerini rahatça verdiler. "Köprüye mi gideceğiz?" diye sordu Azuma, meraklı görünmeye çalışmıştı ancak hâlâ üzerindeki tedirginliği atamıyordu.

"İlk önce diğerlerinin gittiği yöne gidelim." diye yanıtladı Cael, Azuma'ya uyandıklarından beri doğru düzgün bakmamıştı. "Belki daha buradan çıkamamışlardır."

Azuma garip davranmamak istediğinden daha önce nasıl davrandığını hatırlamaya çalışıyordu ama hiçbir zaman hareketlerine dikkat etmezdi. Özellikle son zamanlarda kafasında hep Amy ve dedikleri vardı, o yüzden nasıl davranıyor olduğu asla aklına gelmiyordu. Her zaman Cael'e yakın olduğunu biliyordu o yüzden genç adamla olan mesafesini oldukça yakın tutuyordu. Bir şeyler konuşması gerekiyordu, daha önceki Azuma olsa ne yapması gerektiğini düşünmeden aklına gelen kelimeleri direk dile getirirdi ancak şimdiki Azuma bunu yapamıyordu. Her sözcüğü düşünüp kurduğu cümleyi birkaç kere aklında değiştirdikten sonra sonunda sormaya karar verdi.

"Ormandayken... Amy sana nasıl bir illüzyon gösterdi?"

Soruyu duyunca Cael durakladı. Azuma anında sorduğuna pişman olmuştu, başta sorunun cevabını merak etse de artık Cael'in tepkisinin ne olacağı onu daha çok düşündürüyordu. "Neden sordun?"

"Merak."

"... Küçüklüğümden bir anı..."

"Kötü müydü?" Cael, Azuma'ya baktı. Kısa bir bakıştı ama düşünceliydi.

"Emin değilim."

Bunun üzerine Azuma devam etmedi. Daha fazlasını sorsa Cael muhtemelen ona cevap verirdi fakat üzerine gitmek istemedi. Kısa bir sessizlikten sonra Cael zaten konuyu değiştirmişti.

"Amy'nin söyledikleri hâlâ aklına takılıyor mu?"

"Evet," diye atladı Azuma, neredeyse unutmuştu hâlbuki. "Bildiğin bir şey var mı?"

Cael kısa bir süre sonra düşündükten sonra cevapladı.

"Gerçek anne baban Sai ailesindekiler mi?"

"Evet," Sesinde tereddütten hiçbir iz yoktu ancak sorunun anlamını daha derinlemesine anlayınca cevabını değiştirdi. "Sanırım..."

"Ben de öyle düşünmüştüm."

"Ne alakası var ki?"

"Bilmiyorum... Ancak sende değişik bir şeyler var, isimlendiremediğim."

Bunun üzerine ikisi de durdu. Aynı zamanda yolun sonuna gelmişlerdi, karşılarında ırmak uzanıyordu. Suyu sakindi.

"Bunu nasıl öğrenebilirim?"

"..." Cael uzunca bir süre ırmağın akan sularına baktı. "Bir yolunu buluruz." Ardından Azuma'nın cevaplamasına izin vermeden arkasını dönüp yeniden yürümeye başladı. Azuma olduğu yerde durup onun yürüyüşünü izledi. Her hareketi gibi yürümesi de sakindi, neredeyse süzülüyordu. Cael onun arkasından gelmediğini fark etmesiyle tekrar durup sordu. "Gelmiyor musun?"

Azuma bu sorusuyla düşüncülerinden sıyrıldı ve ona başka bir soru yöneltti. "Bunca zamandır yürüyor olmamıza rağmen karşımıza herhangi bir bedeninin çıkmaması sence de garip değil mi?"

Karşılarına herhangi bir şeyin çıkmamış olması gerçekten garipti. Azuma'nın bu kadar dikkatli oluşu Cael'i etkilemişti. "Bu onların başka ruhlara takıldığı anlamına gelir."

"Claudio ve Destin?"

"Muhtemelen, hızlı olalım."

Azuma koşarak ona yetişti ve beraber köprünün olduğu yere gittiler ancak orada da kimse yoktu, diğerleri çoktan köprüyü geçmiş olabilirlerdi. Bu yüzden köprüyü geçip geçmemek arasında kaldılar fakat boğuk bir çığlık sesinin kulaklarına gelmesiyle geçme seçeneği ihtimallerden silinmiş oldu. Çığlığın geldiği yere doğru koşar adımlarla gittiler.

Kısa bir süre sonra karşılarına cesetler çıkmaya başlamıştı. Bazılarını Cael anında öldürdü, bazıları ise kafası çoktan koparılmış şekilde yerde uzanıyorlardı. Claudio ve Destin'in yakınlarda olduğu anlamına geliyordu bu. Cesetlerin bıraktıkları izleri inceleyerek yollarına devam ettiler. Kargaşa ikisinin başka şeylere odaklanmasına neden olduğundan kafalarını boşaltmıştı. Uzun bir süre geçmeden bir çığlık daha koptu.

Azuma koşarak çığlığın geldiği yöne doğru gitti, Cael de arkasındaydı. Genelde tam tersi olurdu ancak nedense çığlığın sesi Azuma'ya tanıdık gelmişti, o ince sesi daha önce duymuş olduğuna emindi.

Karşısına çıkan ağaçla durdu. Etrafında bir sürü o ağaca tırmanmaya çalışan ceset toplanmıştı, onların geldiğini hissetmeleriyle çoğu geri döndüler ve üzerlerine gelmeye başladılar. Cael hemen Azuma'nın önüne geçip gelenlerin kafalarını kesmeye başladı.

Azuma korunuyor olmanın verdiği rahatlıkla ağaca baktı. Claudio ağacın tepesindeydi, onları görmenin verdiği sevinçle ağlayacakmış gibi duruyordu, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ancak Azuma'nın dikkatini yanında duran figür daha da çok çekmişti. Gözlerini kısıp baktığında sarışın uzun saçlı bir kızın Claudio'ya tutunuyor olduğunu gördü. İlk başta Destin olduğunu düşünmüştü ancak bu figür uzun, rüzgârla sağa sola savrulan, bir elbise giyiyordu. Açık mavi elbisenin parçaları yırtılmıştı. Yeşil gözlerinden korku okunuyordu. Azuma kıza daha dikkatli baktı, kalkık bir burnu ve dolgun dudakları vardı, yaşıtlarında böyle güzel bir kız bulmak çok zordu. Bu kızı daha önce nerede gördüğünü hatırlamaya çalıştı.

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin