SARAY 2.KISIM

673 97 70
                                    


Azuma, Cael'in ona verdiği geceliğin içinde kaybolduğundan dolayı kollarını ve bacaklarını kıvırmak zorunda kalmıştı. Nedense çok önemli bir şey öğrenmiş gibi hissettiğinden ise konunun devamını sormamıştı. İşini bitirip paravanın arkasından çıktığında Cael mumları söndürüyordu ancak bir tanesini bırakmıştı. Çok geçmeden ona döndü ve biraz süzdükten sonra konuştu. "Ah, beklediğimden de büyük olmuş. Yenisini diktirtmemiz gerekecek."

Azuma düşündükten sonra sonunda sordu. "Ne kadar kalacağım ki?" Sonsuza kadar olmayacağını biliyordu.

Cael bu soruyla beraber kıyafet hakkında endişelenmeyi bıraktı. Ne düşündüğünü anlamak zordu, biraz durakladıktan sonra cevapladı. "Dilediğin kadar." Sesi nedense kendinden emin değilmiş gibi çıkmıştı. Onu oraya devamında ne olacağını ve sonuçlarının neler olabileceğini düşünmeden getirmiş olduğu belliydi.

Yani ikisi de ne olacağını bilmiyordu. Azuma kollarını iki yana açarak kendini dört kişiyi rahatça alabilecek olan yatağa attı. Yatak yumuşaktı, hemen içine gömülmüştü. İnsanın uykusunu getiriyordu. Cael'in de yanına uzandığını fark etti, böylece kendini yukarı iterek kafasının yastığa gelmesini sağladı. Yatak kocaman olmasına rağmen aralarında pek fazla mesafe kalmamıştı.

"Yarın Kral'ın yanına gideceğim, sarayda dolaşırken Claudio'nun yanından ayrılma." Cael'in sesinin kulağında yankılanması başını döndürdü, genç adam ona bakmıyordu aksine gözü tavandaydı, böylece o da oldukça uzakta kalan tavana bakmaya koyuldu. Arada bu kadar mesafe olmasına alışkın değildi, kendini odada küçücük hissetti.

"Tamam." diye cevapladı gözlerinin kapanmasına izin verirken. "Kral nasıl biri?"

"Pek kendinde değil."

"Hasta mı?"

"Öyle de tasvir edebilirsin, sağlığı yerinde olsa da..."

"Hm." dedi Azuma, daha fazlasını sormadı. Aklının iyi olmamasından bahsediyordu, herhalde yaşlı olmalı diye düşündü. Sonra aklı Cael'in gerçekten de prens olduğuna kaydı, ne kadar düşünse de kendini buna inandıramıyordu. Öyle olamayacağından değil, öyleymiş gibi hissetmediğinden... Cael'den başka birinin ondan daha iyi bir kral olamayacağını zaten biliyordu, yine de düşünceleri bencilce olmasına rağmen tahta geçmemesini diledi. Dileğinin kabul olmayacağını da biliyordu fakat öyle düşünmekten başka ne yapabilirdi ki?

Düşünceleri cevaplarını bulamadan kolunda hissettiği sıcaklık ile dağıldı, gözlerini araladı. Cael daha önceki halinden daha yakındı, koluna dokunuyordu. Her zamanki gibi kalp atışları hızlandı. "Örtü." dedi sadece genç adam, bununla beraber hiç örtünün altına girmemiş olduklarını fark etti, oysa hava fazlasıyla serindi.

Yataktan kalkmadan örtüyü üzerine çekebilmek için gereksiz bir çaba sarf ettikten sonra hemen uykuya dalmıştı, yorulmuştu sonuçta. Uykusu derinleşmeden önce Cael'in kolunu üzerinde hisseder gibi olmuştu ancak emin değildi.

Uyandığında nerede olduğunu anlamak için uzunca bir süre etrafına bakınmak zorunda kaldı. Algıladığında ise Cael'in olduğu yerin artık boş olduğunu görüp hızla ayaklanmıştı. Odadan çıkmadan önce az kalsın kıyafetlerini değiştirmeyi unutuyordu.

Böylece geri dönüp üstünü değiştirdikten sonra her şeyin tamam olduğuna emin olduktan sonra odadan çıktı. "Günaydın." Gelen sesle Claudio'nun kapının dibinde bekliyor olduğunu fark etti, esneyerek devam etti. "Ağır bir uykun var demek."

"Neden ki?" diye sordu, yürümeye başlamışlardı bile.

"Saat kaç oldu biliyor musun? On bir, burada bu kadar çok uyuyan biri yok. Cael bile yedide kalktı."

Bunun üzerine Azuma düşündü. "Erken kalkmayı seviyordur sanmıştım." Nereye gitseler genelde erken uyanan Cael olmuştu.

"Mecbur kalmadıkça kalkmaz ama sarayda işler var." dedi Claudio, yüzünde umursamaz bir ifade vardı. Belki de Azuma gerçekten de çok uyuyordu. "Neyse, yorgun olmanıza veriyorum, kim bilir ne zaman uydunuz."

Azuma cevaplamak üzereyken durakladı, Claudio'nun pis bir gülümsemeyle ona baktığını fark etti. "Çok geç değil." dedi onu umursamamaya karar vererek. "Peki ya sen? Tüm gece kapıda beklemedin değil mi?"

"Cael öyle emretti, yapabileceğim bir şey yoktu." Bir kere daha esnedi, bu arada başka bir odaya girmişlerdi. Odada birkaç kadın vardı, görevli olmalıydılar onları görünce eğilerek etrafa dağıldılar. Claudio ortada duran yemek masasına oturdu. Bu masa, Cael'in odasındakinden daha büyüktü. Azuma, Claudio'nun karşısına geçtiğinde yatay tarafa oturmuş olmalarına rağmen aralarında oldukça fazla mesafe varmış gibi hissetti. "Dinlenmeyecek misin?"

"Yorgun değilim." diye cevapladı bir kere daha esneyerek.

Kadınlar önlerine tabakları yerleştirdikten sonra gittiler, kahvaltılarını bitirene kadar konuşmamışlardı, yemeklerin lezzeti Azuma'yı etkilenmişti, kesinlikle saray aşçıları tarafından yapıldıkları belliydi. Masadan kalktıktan sonra sonunda Azuma'nın aklına gelmesiyle sordu. "Lucia ve Destin nerede?"

"Ah," dedi Claudio, odaya dönmek yerine başka bir koridora sapmıştı. Hangi yönden geldiklerini artık hatırlamıyordu Azuma. "Sarayın bu kısmına sadece kral tarafından seçilmiş bazı kişiler ve Kraliyet Ailesi girebiliyor."

Azuma istemsizce durakladı, o zaman neden o ordaydı? "Senin burada olduğunu görünce açıkçası şaşırdım. Hatta Cael, normalde, odasına kimsenin girmesine izin vermez."

Azuma kendini Claudio'yu takip etmeye zorladı, Claudio'nun ona kısa bir bakış attığını gördü, bir cevap bekliyordu ancak o yanıtlamadı. Böylece Claudio devam etti. "Başka bir taraftalar, yine de Lucia'yı görmesen daha iyi. Buraya getirene kadar canımız çıktı. Seni görürse bırakacağını sanmıyorum."

"Ah." dedi Azuma anlayan bir ses tonuyla. Claudio ise durmuştu. Önlerinde yine oldukça büyük bir kapı çıktı. "Kütüphane," dedi. "Orion içeride seni bekliyor."

Bunun üzerine Azuma ona nedenini sorarmışçasına baktı, sormasına gerek kalmadan Claudio onu cevapladı. "Dediğim gibi bu kısma kral tarafından seçilmiş kişiler ve Kraliyet Ailesi dışında kimse giremiyor, seni gördüğünde endişelenmiş olması normal. Başta biraz sert olsa da iyi biridir, hatta Cael'den bile daha iyi sayılabilir. Anlaşacağınızı düşünüyorum." Hızla konuşmuştu ve sesi kısıktı. Kapıyı aralayıp Azuma'nın geçmesini bekledi. Azuma içeri girdikten sonra da koca kapı büyük bir gürültüyle kapandı.

Büyük bir kütüphaneydi, sayısız raflar sayısız kitaplarla doluydu. Azuma iç kısma doğru yürüdü, onca kitaba bu kadar az insanın erişiminin olmasına üzülmüştü. Çok geçmeden karşısına duvarı kaplayan pencereler çıktı, önlerinde sandalyeler ve küçük masalar vardı. O kadar sandalyenin konmasını saçma bulmaya zamanı olmadan elinde kitabı olan Orion gözüne çarptı. Onun gelmesiyle kitabı indirip yavaşça masanın üzerine koydu. "Hoş geldin, seni bekliyordum."

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin