MAĞARA 3.KISIM

734 110 90
                                    


Cael'in onu sarsmasıyla tekrar gözlerini araladı, hâlâ karanlıktaydılar. Başta nerede olduğunu ve ne yaptığını algılayamasa da düşünceleri tekrar zihnine yerleşmesiyle kafasını kaldırdı. Böylece genç adam ayağa kalktı ve Cael'in omzunda uyuyakalmış olduğunu fark etti. Tekrardan yanaklarının ısınmaya başladığını hissedebiliyordu. "Çıkma zamanı." dedi Cael. Bunun üzerine göremese de Azuma ayağa fırladı.

Öne doğru bir adım atmasıyla kitaplıklardan birine çarpması bir oldu, alnına gelen sızıyla eli yüzüne gitti. "Of."

Bunun üzerine Cael tekrar mavi ateşi avcunda oluşturdu, Azuma'nın yanındaydı. "Bakmama izin ver." Azuma neler olduğunu bile algılamadan bir eliyle Azuma'nın elini yüzünden çekti.

"O kadar da acımadı." dedi Azuma. Gözleri odada Cael dışındaki her şeye gitti.

"Kanıyor." diye cevapladı genç adam onu, bu arada karşısındakinin saçlarını yarayı daha iyi görebilmek için arkaya atmıştı. Azuma'yı bırakmasıyla saç tutamları tekrar yüzüne düştü. Böylece Azuma'nın eli tekrar alnına gitti, gerçekten de kanı akıyordu.

"O kadar da ciddi bir şey değildir." dedi. "Acısı geçti bile."

Bunun üzerine Cael iç çekerek ona bir mendil uzattı. "Bastır."

Azuma denileni yaptı. Genç adamın arkasını dönmesiyle içine tekrar rahatlık doldu, nedense Cael ona böyle davranınca annesi tarafından azarlanan bir çocuk gibi hissediyordu.

"Kitaplar," dedi, bir yandan da alnındaki sızının artmasıyla daha az bastırmaya başlamıştı. "Önemli bir şey buldun mu?"

"Gelişi güzel eski zamanlardan toplanmış sihir kitapları... Tek ilgimi çeken şey hepsinde ruh çağırma ile ilgili özel bölümleri olması." Tekrar Azuma'ya dönerek sordu. "Ölen bir dayın olduğunu söylemiştin değil mi?" Azuma'nın büyükannesi, Bayan Alba, evin başıydı ve çocuğunun ölmüş olmasının onu böylesine bir araştırmaya itecek kadar üzmesi normal olurdu.

Soruyu duymasıyla beraber Azuma'nın yüz ifadesi değişti, suratını dehşet kapladığı söylenilebilirdi. "Leo'yu geri getirmeye çalışıyor olamazlar." Aynı anda fark etmeden elini de alnından çekmişti.

Cael, Azuma'nın yüz ifadesini oldukça ilginç bulsa da ilk önce karşısındakinin düşen elini tekrar yerine yerleştirdi. "Bastır."

Bunun üzerine Azuma'nın yüzü yumuşadı, bastırmaya devam etti. Hırçın bir çocuğu andırıyordu. "A... Ama!"

"Olabilirler. Eğer burası Sai ailesine aitse bu her şeyi açıklar." diye yanıtladı Cael. Azuma ise somurttu. "Onları engellemeliyiz."

"Neden?" diye sordu Cael kısa bir sessizlikten sonra. Diğerinin sakladığı bir şeyler olduğunu hissedebiliyordu. Azuma böyle bir soru beklemiyor olacaktı ki cevaplarken kekeledi. "Çünkü... Çünkü böyle bir şey... Böyle bir şey yapmak dünyanın dengesi için falan iyi olmamalı, değil mi?" Cael'in ısrarcı bakışları üzerine devam etti. "Hem Leo iyi biri değil, tekrar dünyaya gelmemeli."

"Öyle," diye onayladı genç adam onu. "Ölmüş biri tekrar dünyaya geri geldiğinde peşinde kaosu da getirir." Daha fazla Azuma'nın üzerinde gitmeden kapıya döndü. "İlk önce buradan çıkalım, sihir gücünün azaldığını hissedebiliyorum. Çok uzun süre böyle kalmaması gerek."

Cael kapıya elini koydu. Bir şeyler fısıldadıktan sonra kapıdan tık sesi çıktı ve kapı aralandı. Aynı anda elindeki ateşi de söndürmüştü, kapıdan çok az ışık sızmaya başlamıştı içeriye. Yine de karanlıktı.

Cael bir eliyle kapıyı daha çok açarken diğer eli belindeki kılıcına gitti. Yani en azından belinde olması gereken kılıca ancak birkaç kere yokladıktan sonra kılıcının artık orada olmadığını fark etti. Bir süre boyunca afallayarak etrafına bakındıktan sonra kılıcını mağarada bıraktığını hatırladı. Doğruydu, geri almamıştı. Böylece karşısına çıkan herhangi bir tehlikede sihrini kullanması gerekiyordu. Riskliydi ancak yine de kapıyı tamamen açtı.

Hazırlandığı gibi karşısına kimse çıkmamıştı, kapıya sihri koyanlar orada olmadıklarına göre yakında bir yerlerde olmalılardı. Mühürlerinin açıldığını hissetmişlerse muhtemelen ya savaşmaya hazırlanacaklar ya da onları en az bekledikleri zaman vurma planı yapacaklardı. Azuma'ya arkasından gelmesini belirten bir işaret yaptı ve odadan çıktılar.

Cael dikkatle her yeri inceledi. Görünürde kimse yoktu ancak hücreler de saklanıyor olabilirlerdi o yüzden son derece temkinli olmakta fayda vardı. Yavaşça çıkışa doğru yürüdüler.

Bekledikleri gibi karşılarına kimse çıkmamıştı. Azuma mağaradan çıktıklarında rahat bir nefes verse de olanların anlamsızlığını düşünmeden edemedi. "Bizi buraya kapattıklarına göre neden karşımıza çıkmadılar?"

"Belki de sihri o odaya biri girdiğinde aktive olması için ayarladılar." diye öneride bulundu Cael, ne kadar saçma gelse de.

"Hayır," diye yanıtladı Azuma. "Arkamdan birinin ittiğine eminim."

Cael düşündü ancak aklına mümkün bir cevap gelmiyordu. Onları orada bekletmek için bir sebepleri varsa neden karşılarına çıkmamışlardı? Eğer birinin gelmesini bekliyor olsalar bile bu onları kaçırmalarını istemedikleri anlamına geliyordu ve her türlü böylece çıkmalarına izin vermemeleri gerekiyordu. Düşünürken mağaradan ağaçlık alana doğru yürümeye koyuldular lakin Cael'in hissettiği rahatsızlık bir türlü geçmiyordu. Azuma da onun ne kadar dikkatli davrandığını görünce tedirgin olmuştu.

Adımları yavaş ve temkinliydi, mağaradan çıkalı çok olmamıştı. Her şey ne kadar saçma gelse de Azuma tekrardan rahatlamaya başlamıştı ancak kulaklarını gelen keskin sesle tüm dikkatini tekrar geri topladı.

Biri arkalarından kılıcını Cael'e doğru sallamıştı, genç adam son saniyede kendini yana atarak kılıç darbesinden kurtulmuştu. Geri döndüğünde karşısında maskeli iki genç gördü. Siyah maskeli olan Cael'e beyaz maskeli olan Azuma'ya doğru hızla hamleler yaptılar. Neyse ki hamleler ikisinin de silahları olmadan savurabileceği kadar kolaydı. Cael, Azuma'nın kendi başının çaresine bakabilecek durumda olduklarını görünce karşısındaki gence döndü. "Gelmeniz beklediğimizden uzun sürdü."

Maskeli genç cevap vermedi, elindeki kılıcı son hızla ona doğru savuruyordu. Birkaç hamleden sonra onu geriye doğru kaçmaya zorlamıştı. Cael, Azuma'ya tekrar baktı. "Fazla uzaklaşma."

Azuma onu onayladı, karşısındakinin hamleleri oldukça kolay olmasına rağmen hızlıydı. Bir yerden de tanıdık geliyordu. Etrafına bakındı ancak silah olarak kullanabileceği bir şeyi gözüne kestiremedi. Cael'e doğru gitmeye karar verdi fakat onun olduğu tarafa doğru hamle yaptığında karşısındaki de onunla beraber kılıcını gitmeye çalıştığı yöne doğru savurdu. Azuma üst kolunda hafif bir acı hissetti. Kılıç ok yarasının olduğu kısmın üzerinden kolunu sıyırmış, hem bandajlarının açılmasına hem de ceketin daha da zarar görmesine sebep olmuştu.

Azuma kolunu diğer eliyle tuttu ve dikkatle karşısındakine baktı. Bu gençler yeteneksiz değillerdi, muhtemelen ikisini birbirlerinden ayırmaya çalıştıklarından saldırılarını belli bir seviyede tutuyorlardı. Yine de bu onlara bir fayda sağlamazdı. Azuma Cael'in yanında oldukça güçsüz olsa da bir yere kadar kendini koruyabilirdi, hem bir kılıcı olsaydı karşısındakini saniyeler içinde yere serebileceğini biliyordu. Ne kadar yetenekli olsalar da Azuma'nın seviyesinin altındaydılar. Cael ise zaten Azuma'sızken çok daha iyi dövüşüyordu. O yüzden onları ayrılmaları aslında o iki maskelinin aleyhlerine olurdu.

Cael, Azuma'nın kolunun kesildiğini fark ettiğinde kılıçsızken ikisinin de dezavantajlı olduğunu düşündü. Böylece karşısındakine dönüp sol eliyle üzerine doğru savurduğu kılıcı yakaladı. Maskenin altından yüzü görünmese de gencin şaşkınlıktan hafifçe titrediği anlaşılıyordu. Kılıcını geri çekmeye çalıştı ancak yapamadı. Yere birkaç damla kan akmıştı. Cael gencin karnına bir tekme attı ve kılıcı çevirerek sağ eline geçirdi. Keskin ucu yere düşen gencin boynuna doğrultmuştu. "Maskeni çıkar."

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin