MİSAFİR 2.KISIM

891 124 151
                                    


İkisinin de ellerini ve gözlerini bağladıktan sonra yürümeye koyuldular. Ayrıca geldikleri yolu geri takip edememeleri için kafa karıştırma sihri kullanmışlardı. Arkasından itilmenin verdiği hisle Cael sinirinin arttığını hissedebiliyordu ancak sesini çıkarmadı. Aynı zamanda kılıcını da ondan almışlardı, bu onun keyfinin daha da çok kaçmasına sebep oluyordu.

Küçük odamsı bir yere geldikten sonra gözlerindeki kumaş parçalarını çözdüler ve ikisini de mağaraya oydukları yere itip üzerlerine demir parmaklıkları kapattılar. Oraya getirilen biri kafes gibi olan yerin bir hücre olduğunu rahatça söyleyebilirdi.

Parmaklıkların arası oldukça açıktı ancak bir insanın geçmesine izin vermezdi. Onları getiren adamlardan ikisi ayrılmadan önce onlara tiksinç bakışlar attılar. Bir tanesi elindeki mumla kaldı. "Kaçmaya kalkarsanız kellelerinizi unutun."

Ardından o da diğerlerinin arkasından gitti. Her yer yeniden karanlığa bürünmüştü.

"Arkanı dön." dedi Cael, adamların onları bırakmasının üzerinden çok zaman geçmeden konuşmuştu. Azuma hiçbir şey göremiyordu ancak Cael'in dediğini yaptı. Ardından bileklerindeki iplerin çözüldüğünü hissetti. Aceleyle arkasını geri dönüp Cael'in bileğini tuttu. Karanlıkta nerede olduğunu daha iyi algılayabilmek için yapmıştı bunu. "Nasıl yaptın?" Kendi bileklerini nasıl açtığını soruyordu.

"Biraz sihir." dedi Cael. Azuma kendini aptalmış gibi hissetti. Cael'i bırakıp geri döndü. "Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız."

"Kaçacak mıyız?" diye sordu Azuma. "Tehlikeli değil mi? Çok güçlüler."

"Yeterince değil." diye cevapladı Cael. Doğruydu. Azuma yakalandığı için buraya gelmişlerdi, kendini hafifçe suçlu hissetmekten alıkoyamadı. Cael devam etti. "Bizim için ne planladıklarını bilmiyoruz, sonsuza dek burada kapalı tutacak değiller."

Azuma, Cael'in ona baktığını hissedebiliyordu. Konuştu. "Ve planladıkları şey her neyse bizim aleyhimize olacaktır..."

"Evet." diye onayladı Cael onu. Avcunu açmasıyla elinden mavi alevler çıkmaya başladı. Çok büyük bir ateş değildi ancak önlerini yeterince aydınlatıyordu. Böylece Azuma etrafı daha iyi görebilir olmuştu. Cael, kilide gidip diğer eliyle bir şeyler yaptıktan sonra kapı açıldı. Oldukça kolay olmuştu. Küçük bir hamle olsa da hayran olunmayacak gibi değildi.

Genç adam işini bitirir bitirmez tekrar ona dönüp elini uzattı. Azuma o ele uzanmadan önce duraksamıştı, ona küçük bir bakış attıktan sonra sonunda uzanıp genç adamın elini tuttu ve hemen ardından Cael diğer eliyle yarattığı ateşi söndürdü. Hücreden çıktılar.

Oldukça yavaş ve temkinli ilerliyorlardı. Aynı zamanda diğerlerinin onların kaçtığı fark etmeden çıkmaları gerekiyordu. Yani hızlı da olmalıydılar. Cael geldikleri yönü adamların üzerlerinde kullanmış olduğu sihir yüzünden saptayamıyordu ve bu yüzden sıkışı kaldıkları labirentte tek bir mağara duvarını takip etmenin en iyi fikir olduğu kanısına vardı, birkaç dönüş yapmışlardı bile. Bir süre sonra Azuma dayanamayıp sordu. Sesi oldukça kısıktı. "Mor gözlü... Neden bunu dediler?"

"... Gözlerin mavi değil mi?" Cael cevaplamadan önce bir süre düşünmüştü. Daha önce biraz morumsu yansımaları olduğunu fark etmişti ancak bunu dile getirmedi.

"Bazen mora dönüyor." diye cevapladı Azuma. "Çok fark edilir değil ancak dikkatli bakılınca görülüyor. Bu karanlıkta nasıl fark ettiklerini anlamadım. Bu arada, bakmak ister misin?" Bunu derken Cael'i biraz çekiştirip boştaki eliyle gözlerini işaret etmişti.

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin