MİSAFİR 7.KISIM

745 115 182
                                    


"Dışardan geliyorsunuz galiba. Burada fazla durmamalısınız." dedi kız, anlatmak istemeyen bir hâli vardı.

"Yakında ayrılacağız." diye cevapladı Cael.

Kız bunun üzerine devam etti. Onları başından atmaya çalışsa da bu çabası uzun sürmemişti. "Tamam, size anlatacağım. Normalde kabilemizin inançlarını dışardan gelenlerle paylaşmamız yasak ama sen de meleklerin korumasını görüyorum. Karşı koyamam."

Bu sözler üzerine Cael daha da çok şaşırdı, kızı daha yakından incelemeye başladı. İçine çökmüş yüzünde kocaman gözleri ilk göze çarpan şeydi. İnce bir burnu ve dudakları vardı, zayıflıktan olsa gerek elleri ve kulakları bedenine göre çok daha büyük gözüküyordu. Uzun, beline gelen koyu kahverengi saçlarını iki kulağının arkasına atmıştı, büzülmüş kaşlarla acınası görünüyordu. Hiçbir özelliği yoktu, Cael ondan gelen hiçbir sihir gücü de hissetmiyordu. Kız devam etti.

"Yüce Téras bizi koruyor." Aşağıda gördükleri canavardan bahsediyordu, ona tapıyor oldukları bir gerçekti. "Ancak onun bizi koruması için ona kurbanlar vermeliyiz. Her türlü kurbanı yemez. Özel bir halde olmalı. Uzuvları olmamalı, çünkü Yüce Téras'ın da yok. Sağır, dilsiz ve kör olmalı, çünkü Yüce Téras da öyle. Kendisinde olandan fazlasını taşımıyor olmalı kurban. Yoksa bizim üzerimize kötülük getirir."

"Bir keresinde hamile olduğu fark edilmeyen bir kadın kurban edilmişti. O zamanlar çok küçüktüm, az çok hatırlıyorum yine de. Ardından mağaranın içinde yangın çıktı. Zorla söndürdük. İki hafta içinde başımıza gelmeyen kalmadı... Deprem, sel, heyelan... Her türlü afet... Ancak kadınla ilişkiye giren biri suçunu itiraf edince ve o Yüce Téras'a kurban edilince durdu afetler. O günden sonra bakire genç kızları seçtiler sadece, bu kişilerden biri olmaktan gururluyum."

Kız bunları anlatırken Cael'in gözlerinin içine bakıyordu, onu anlamasını istermiş gibiydi ancak bu, kızı anlamasını sağlamaktan çok Cael'i ürpertmişti. Kızı bunların gerçek olmadığına ikna edip bu cehennemden onu kurtarmayı düşündü ancak sonraki söyleyecekleriyle bu çabalamasının nafile olacağını anlamıştı.

"Ruhum buradaki insanları korurken bedenim yine buradaki insanları, sevdiklerimi korumak için kurban edilecek." Kızın gözünden gözyaşları akmaya başladı. "Ah, Yüce Téras, ne kadar minnetimi belirtsem de bu yetersiz. Kurban edileceğim günü beklerken sabırsızlanıyorum ancak hâlâ gidecek çok yolum var..."

Kızın daha fazla konuşmasına dayanamayan Cael onu böldü. "Peki ya tabutlar? Tabutlarla ne yapıyorsunuz."

Kız duraksadı, sonra ekledi. Sözü kesildiği için memnuniyetsiz bir hale bürünmüştü. "Gördüğün üzere bu yatağı ben kullanıyorum. Diğerlerinin de yatacak bir yere ihtiyacı var. Hem bir tabut mezarlıktan sonra ölüye en yakın olan yerdir. Böylece önceki kurban edilmiş kişiler bu insanların ruhlarını daha rahat koruyabilirler."

Cael'in tahminleri doğruydu fakat bu kabilenin çok fazla eksiği olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Çok fazla yanlış şeye inanıyorlardı, ruh ve hayaletler öldükten sonra dünyada kalmazlardı. Tenebrae adındaki ruhlar âlemine giderlerdi ancak ruhlar âlemi ve dünya arasında bir geçit açılırsa geri dönebilirlerdi ve insanları korumak gibi bir görevleri veya istekleri olmazdı. Son olan olaylara bakılırsa bu mağaraya çok yakın zamanda hayaletler basabilirlerdi. Seri bir katliam gerçekleştirip başka yerlere giderlerdi. Zalimceydi ancak gerçekti.

"Artık bağla beni." dedi kız, sabırsızdı.

"Son bir şey daha," diye sordu Cael. "Cana... Yani Yüce Téras'ın bulunduğu yerdeki tahta parçaları neden orada?"

HALF & HALF - Başlangıç [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin