1. BÖLÜM

621 128 61
                                    

Merhaba. Ben Güneş. 16 yaşımdayım. Hayatımdan bahsedecek olursam eğer hep annem ve babamın beni geleceğim hakkında yönlendirmelerine uydum. Her çocuğa sorulan büyüyünce ne olmak istersin sorusuna ben hep annem ve babam ne olmamamı istiyorsa ben o olacağım demişimdir. Kendi fikirlerimi söylemekten hep korktum yanlış olduğunu düşündüğüm için. Annemle babama göre ben hep yanlıştım. Kendi yanlışlarını hiç görmemişlerdi ve ben yanlış olmuştum. Beni yargılamasın diye sessizce sormuştum büyüyünce piyanist olabilir miyim diye ama annem benim için doğru bir karar olmadığını söylemişti. Her zaman olduğu gibi.

Önümdeki matematik test kitabına baktığımda işlem yerine saçma resimler olduğunu gördüm. Beş büyük yıldız, on altı tane küçük yıldız, bir araba ve arabanın egzoz borusundan çıkan küçük yıldızlar, bide köşede papatya. Fena sayılmaz."

Annemin sesinin şiddetle arttığını duyunca benim odama geldiğini ve yengemle telefonda konuştuğunu anladım, annem çoğu görümcenin aksine yengeme kardeşi gibi davranır, test kitabının resim yapılı sayfasını hızlıca çevirdim ve vücudumu ders yapıyorum sakın rahatsız etmeyin pozisyonuna soktum.

Kapı açıldı ve annem içeri girdi "Puding yaptım yemek istesen buzdolabında."

Test kitabımın kapağını büyük bir sevinçle kapatıyorum. Mutfağa iniyorum ve buzdolabını açmadan önce gözlerimi kapatıp lütfen çikolatalı olsun diye içimden geçiriyorum ve buzdolabının kapağını gözlerim kapalıyken açıyorum. Ve gözlerimi açtığım an kendimi kusacakmış gibi hissediyorum çünkü dolapta muzlu puding var. Muzdan ve muzlu şeylerden nefret ediyorum. Sarı en sevdiğim üç renkten biri ama muz en nefret ettiğim yiyecek. Ve annem çocukluğumdan beri en nefret ettiğim yiyeceğin muz olduğunu biliyor.

"Anne dolapta muzlu puding var."

"Muzlu mu yapmışım? Çikolatalı yaptığımı sanıyordum." Tamam, fark etmemiş olabilir ama benim umudum yok oldu çikolatalı pudingi hiçbir şeye değişmem ben.

"Evet, anne muzlu yapmışsın." dedim dolabın kapağını üzüntüyle kapattım. Biraz dışarı çıkmak istedim çünkü bunaldığımı hissediyorum. "Anne biz Ayça ile ders yapacağız o yüzden dışarı çıkabilir miyim?" Neden yalan söylediğimi çok iyi biliyorum. Çünkü başka türlü izin vermez. Ayça benim ders yapma arkadaşım gibi bir şey. Birbirimize genellikle sınavlarda çok yardımcı oluruz ama tüm arkadaşlığımız bu. Yine de onu arayabilirim çünkü başka arkadaşım yok.

" Evde çalışsanız daha iyi olmaz mı?" Of tamam bunu devam ettirebilirim.

"Hayır, anne çünkü... hava çok güzel." Tamamen batırıyorum. Hava gündüz olmasına rağmen karanlık

"Tamam, öyle olsun o zaman" ve kazandım. Odama çıktım ve camı açıp havaya baktım çok sıcak ve çok nem var yani yağmur yağabilir. Kıyafet dolabımın kapağını açtım ve neredeyse tamamı siyah olan kıyafetlerime baktım, elbise olabilir galiba çünkü çok sıcak ama yağmur yağarsa kötü olur yine de bunu giymek istiyorum. Siyah bez elbisemi giydim ve çantama bir tane test kitabı koydum. Tabi ki ders yapmayacağım ama annemin ders yaptığımı düşünmesi için çantam dolu gibi gözükmeli ve bu yüzden bir test kitabı iş görür. Okumaya yeni başladığım Şeker Portakalı kitabımı da alıyorum ve son olarak cüzdanımı ve telefonumu da çantama koyup odamın kapısını kapatıp çıkıyorum.

"Anne ben çıkıyorum." Derken bir yandan siyah ayakkabılarımı giyiyorum.

"Görüşürüz Güneş." Dış kapıyı kapatıyorum sonra telefonumu Ayça'yı aramak için çıkartıyorum. Rehbere girdiğimde tek başıma gezmek istiyorum ve telefonumu çantama koyuyorum. Anneme yalan söylediğim için üzülüyorum ama üzülmemem gerektiğini kendime hatırlatıyorum. Çünkü annem benim adıma birçok şeye karar veriyor benim ne istediğimi önemsemiyor. Benim de ufak tefek yalanlar söylememin beni rahatsız etmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Havadaki nem yüzünden nefes almakta zorlanıyorum. Keşke yanıma şemsiye alsaydım diye düşünürken yüzümde bir nokta ıslaklık hissediyorum. Hayır, yağmur yağıyor. Gördüğüm ilk kafeden içeri giriyorum. İçerisi çok geniş ama yaklaşık yirmi beş kişi içerde, sahne gibi bir pilatformda benim yaşlarımda çatallı sesleriyle karaoke yapanlar var. Okulların bir hafta erken tatil edilmesinden herkes faydalanıyor galiba. Ama onların dışarı çıkmak için annelerine yalan söylediklerini düşünmüyorum.

Boş bir masaya arıyorum ve cam kenarında bir tane görüyorum. Güzel görünüyor oraya oturabilirim. Masanın turuncu sandalyelerinden birini çekerken neden siyah veya sarı olmadıklarını düşünüyorum. Sandalyeye oturur oturmaz başımda orta yaşlı bir garson dikiliyor.

"Ne alırsınız?" tabi ki evde yiyemediğim çikolatalı pudingin acısını çıkarmam gerek bu yüzden vazgeçilmezlerimden ikisini alacağım.

"Çikolatalı pasta ve kahve." adam yine konuşmaya başlıyor konuşurken yüzündeki kırışıklıklar belli oluyor.

"Başka isteğiniz var mı ?"

"Hayır, yok. Teşekkür ederim." Adam gidince telefonumu çıkarıp saate bakıyorum 16.48 peki evden çıkalı yarım saat olmuş. Saatin altındaki tarihi görünce iki gün sonra doğum günüm olduğunu anlıyorum. On yedi yaşıma gireceğim. Beş haziranda.

Garsonun elinde tepsiyle geldiğini görünce okuduğum kitabımın kapağını kapatıp masaya yasladığım kollarımı çekiyorum. Garson masaya yiyecekleri bıraktığında teşekkür ediyorum çünkü teşekkür etmek benim için çok önemli teşekkür olmasa her şeyin eksik olacağını düşünüyorum, önüme konulan kahve ve çikolatalı pastaya bakıyorum ve kahve kupasını elime alıp bir yudum içiyorum ve kuruyan boğazım az olsa da yumuşuyor.

Kahvemi tamamen bitirip pastamdan birkaç dilim kaldığında karaoke yapmak istiyorum ama nasıl yapacağım. Benimle dalga geçerlerse? Tamam, Güneş hangi şarkıyı söyleyeceksin peki. Çık da rezil et kendini tamam mı? Tamam, çıkacağım ama rezil olmayacağım. Ayağa kalktım ve titreyen bacaklarımla sahneye doğru ilerledim, peki yapabilirim.

Sahneye çıkınca elinde gitar olan çocuğun kulağına eğilip "Sezen Aksu, Küçüğüm" dedim, bana mikrofonu uzattı. Elimdeki mikrofon çok soğuk geldi. Gitarın yumuşak sesi beni biraz olsun rahatlatmıştı. Melodi olan kısmının bitmesini bekledim ve gözlerimi kapatıp söylemeye başladım;

"Küçüğüm daha çok küçüğüm

Bu yüzden bütün hatalarım

Öğünmem bu yüzden

Bu yüzden kendimi önemli zannetmem..."

Şarkıyı söylemeyi bitirdiğimde herkesin ayağa kalkıp alkışladığını gördüm.

"Bir daha, bir daha, bir daha ..." vay canına herkes sesimi beyenmiş miydi? Elimde olmadan ufak bir kahkaha attım.

Gitar çalan çocuğun "Galiba bir daha söylemen gerekli." dediğini duydum.

"Tamam." dedim ve tekrar söylemeye başladım ama bu defa gözlerim açık söyledim. Ve bitirdiğimde herkesin yine alkışladı.

Sahneden inip masama geçerken yaklaşık kırk elli yaşlarındaki şık giyimli bir adam "Bakar mısın?" diye seslendi.

"Evet, buyrun dedim." Adam hafif bir tebessümle konuşmaya başladı;

"Ben Cevdet Karahanlı, Karahanlı müzik okulunun sahibiyim belki daha önce adımı duymuşsundur, sahneye çıktığında seni dinledim ve sesini çok beğendim, öğrencilere hafta sonu ve hafta içi iki uygun bir fiyatla kurslarımız var, eğer katılmak istersen bu kartım." Adamın bana uzattığı beyaz kartta siyah harflerle ismi, okulun ismi ve telefon numarası yazıyordu.

Bu harika bir şey çünkü ilk defa hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum, ilk defa kendim gibi hissediyorum...

^^^
lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın...

PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin