Bugün benim doğum günüm. Kimsenin hatırlamadığı 5 Haziran. Her yıl olduğu gibi kutlamasız ve bir iyi ki doğdun mesajı bile almadan geçen bir doğum günü olacak. Ve ben bundan şikayetçi değilim. Ama üzülmüyor da değilim aynı zamanda çünkü sevdiklerin tarafından unutulmak gibi bir şey.
17 yaşımdayım artık özgürlüğüme son bir yıl. Bugünün iyi geçmesini istiyorum mutlu olmak istiyorum. Lunaparka gitmeye karar veriyorum. Bugün canım ne istiyorsa onu yapacağım. Havanın güneşli olması beni mutlu ediyor çünkü yağmurlu havada lunapark eğlenceli olmaz.
Dün aldığım kıyafetlerin etiketlerini söküp çamaşır makinesine atıyorum. Pijamalarımla mutfağa iniyorum. Annem ve babam gitmiş olmalı. Saat on biri geçiyor çünkü. Mutfakta özenle hazırlanmış bir kahvaltı tabağı var. Üzerinde bir not var;
"İyi ki doğdun güzel kızım karnını güzelce doyur. İlaçlarını içmeyi unutma."
-SANİYE
Tabi ki annem değil. Kendimi bildim bileli bizim eve temizliğe gelen Saniye teyze yazmış sabah erkenden temizliği bitirip gitmiş olmalı. Ve benim doğum günümü tek hatırlayan kişi, beni tek önemseyen kişi. Olsun mutluyum beni seven biri var en azından.
Kahvaltı tabağındaki salatalıklar bir çiçeğin yaprakları ortasındaki yeşil ve siyah zeytinler çiçeğin ortası. Alt alta dizilmiş peynir çeşitleri ve köşedeki domatesler, üstüne baharat serpilmiş haşlanmış yumurta, taze portakal suyu çok iştah açıcı gözüküyor. Bir dilim kepekli ekmek alıp yemeye başladım.
Tabağımı bitirdiğimde makinedeki çamaşırlar da yıkanmıştı. Kurutma makinesine atmak için ayağa kalkıyorum. Makineye attıktan sonra ilaçlarımı içiyorum. Duşa girmek için kıyafetlerimi çıkartıyorum. Kabinin içine giriyorum. Musluğu sıcak tarafa çevirerek suyu açıyorum. Kafama buz gibi su değiyor kafamdan omuzlarıma dökülen su beni titretiyor, suyun gelmediği tarafa doğru çekiliyorum, bir yandan da kendime gülüyorum suyun soğuk olacağı aklıma gelmediği için. Elimi suyun altına uzatıyorum suyun yavaşça ısınması bile beni güldürüyor. Su ısındığında altına giriyorum. Sıcak suyun vücuduma değmesi beni rahatlatıyor. Omuzlarımdan belime, belimden bacaklarıma suyun bana sarılması gibi geliyor. Bana sarıldığı için mutlu oluyorum. Gözümden bir damla yaş akıyor sudan daha sıcak geliyor gözyaşım. Hıçkırıyorum ağlarken, saçlarıma dokunuyorum. Papatyalı şampuanıma elim gidiyor. Bir yandan ağlarken bir yandan saçıma şampuan dökmeye çalışıyorum. Şampuanı kafama değil yere dökünce sinirleniyorum şampuan kutusunu yere fırlatıyorum bilinçsizce, şampuan yere dökülüyor. Hıçkırıklarım artıyor, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Sadece ağlamak istiyorum. Musluğu kapatıyorum şampuan kutusunu yerde bırakıp kabinden çıkıyorum, bornozumu üzerime giyiyorum. Yatağıma doğru ilerliyorum, uzanıyorum.
Kimsenin beni umursamaması canımı çok yakıyor kimsenin umurunda olmamak sesimi duyuramamak, önemsenmemek. Ağlıyorum çünkü başka bir şey yapmayı bilmiyorum. Hiçbir şey yapamayan bir aptalım. Daha kendi verdiğim karara sahip çıkamıyorum, daha başkalarına bağlıyım. Mutlu olmak için uğraşmıyorum. Kendime acıyorum belki de. Sinirleniyorum. Kendime sinirleniyorum bir aptal gibi kendime acıdığım için. Son gözyaşlarımı döküyorum çünkü bir daha ağlamayacağım. Ne kadar sürecek acaba bu ne kadar dayanabileceğim.
Ayağa kalkıyorum kıyafetlerimi giymek için. İç çamaşır dolabıma ilerliyorum, dolabımda hâlâ siyah olan iç çamaşırlarımı görüyorum ama beyaz olanlardan bir sütyen ve bir kilot alıp giyiyorum. Kurutma makinesinden kıyafetlerimi çıkartıyorum. Beyaz yüksek bel kot pantolonumu giyiyorum, dolabımdan kırmızı kısa bir üst giyiyorum. Boy aynamdan bakıyorum kendime çok farklı görünüyorum daha önce hiç olmadığım gibi hissediyorum. Daha özgüvenli hissediyorum. Islak saçlarıma dokunuyorum, neredeyse belime gelen saçlarıma. Kesmek istiyorum saçlarımı, bir kâğıt parçasını yırtar gibi. Kumral renkli saçlarımla da vedalaşıyorum siyah kıyafetlerimle vedalaştığım gibi. Kendim kesemeyecek kadar güçsüzüm. Saçlarımı kurutuyorum yavaşça. Aynaya bakıyorum, düz saçlarıma. Makyaj masama oturuyorum. Hep orda olan ama hiç kullanmadığım makyaj malzemelerime bakıyorum. İlk önce yüzüme krem sürüyorum. Fondötenimi elime alıyorum, bir damla parmağımın ucuna sıkıyorum. Anlıma, çeneme, yanaklarıma ve burnuma o minik damla yetiyor. Yüzüme fondöteni yedirdikten sonra daha farklı görünüyorum. Ufak sivilcelerim tamamen yok oluyor, burnumun üzerindeki siyah noktalarda. Rimele bakıyorum, uzun olan kirpiklerimi daha ne kadar uzun gösterebileceğini düşünüyorum. Rimelle işim bittiğinde kirpiklerim çok güzel gözüküyor, daha dolgulu ve daha uzun. Başka bir şey sürmek istemiyorum acemi olduğum için bu yüzden ruja gidiyor elim. Pembenin birkaç tonu var ama kırmızı da kalıyor gözüm, pembe rujun iyi olabileceğini düşünüyorum ama aynı zamanda kırmızıdan iyi olamayacağını. Kırmızıyı elime alıp dudaklarıma sürüyorum. Sürdüğüm renk sanki bana aitmiş gibi duruyor dudaklarımda. Ayağa kalkıyorum ve boy aynamdan tekrar bakıyorum beyaz topuklu ayakkabıları ayağıma geçiriyorum ve artık çok farklı görünüyorum. Çantamın içine cüzdanımı ve telefonumu koyuyorum son olarak rüzgarlı olduğu için beyaz deri ceketimi giyip evden çıkıyorum.
Bir kuaförden içeri giriyorum. Sevecan bir kadın karşılıyor beni ve hoş geldiniz diyor. Hoş buldum diyorum.
"Saçımı kestirmek istiyorum." Diyorum.
" tamam. Sen geç otur güzelim." Diye salondaki altı koltuktan birini işaret ediyor. Oturuyorum, kadın başıma geliyor ve saçlarıma dokunuyor.
"Saçların çok güzel, nasıl kıyıyorsun kestirmeye?"
"Bilmiyorum. Sadece kendimi değiştirmeye çalışıyorum."
"Hiçbir şey kendini değiştirmeye değmez bence."
"Bazı şeyleri değiştirmeye değer ama."
"Sen bilirsin ama bu seni mutlu etmeyecekse hiçbir şeyi değiştirmez." Dedi kadın saçlarımı spreyle ıslatırken.
"Nasıl istersin kesimi?"
"Küt, omuzlarımın hemen üstünde bitsin."
"Tamam" dedi kadın.
"Şey saçlarımı bağışlayabilir miyim?"
"Tabi ki." Saçlarımı bir lastik tokayla bağladı ve bağladığı yerden kesti. Kestiği parçayı bana göstermek için havaya kaldırdı, kesilen saçlarıma baktım sonra da kısa saçlarıma, kendime verdiğim sözü tutamadım gözümden bir damla yaş aktı elimin tersiyle sildim.
İçimi çekerek tamam dedim kadına kadın saçımı kesmeye devam etti düz olana kadar. Sonra kuruttu, çok garip geldi saçlarım daha özgür hissetsem de bu ben değildim, saçlarım özgürlüğüne kavuştu ama bu ben değilim.
"Neden saçlarına kıydın? Ne seni bu kadar mutsuz etti? Sevgilinden mi ayrıldın?"
"Hayır, önemsenmediğim için, saygı duyulmadığım için, belki bazı şeyleri değiştirirsem insanların bana karşı tavırları da değişir. Bugün benim doğum günüm ama ne annem biliyor ne babam ne de arkadaşlarım, sadece evimizin temizlikçisi biliyor bu beni incitiyor. Hep böyle oldu insanlar tarafından hep unutuldum görülmedim çünkü siyahtım ama artık görülmek için her şeyi yapabilirim. Ve görünmez olmak beni mutlu etmedi." Kadın hiçbir şey demeden saçlarıma fön çekmeye başladı."
Saçlarım kurudu ve artık nasıl olduğu daha düzgün gözüküyor. Şimdi çok farklıydım daha iyi hissediyorum çünkü artık görünmez birisi gibi görünmüyorum. Bir insanın dönüp ikinci sefer bakabileceği bir insan gibiyim. Saçlarım daha havalı gözüküyor, daha mutlular belki.
Kadına ücreti soruyorum "45TL" diyor. Ücreti ödüyorum.
"Güle güle kullan." Diyor kadın arkamı dönüp gitmek üzereyken.
" Teşekkür ederim." Deyip çıkıyorum dükkandan.
Yürüyorum nereye gidebileceğimi bilmiyorum ama yürüyorum. Pamuk şeker satan bir çocuk görüyorum. Eski kıyafetleri üzerine bol geliyor. İçim acıyor çocuğun o haline bir tane pamuk şeker almak için yanına yanaşıyorum. Çocuk kafasını kaldırıp bana bakıyor.
"5TL abla" diyor.
"Bir tane alabilir miyim?" der demez çocuk elime bir tane pamuk şeker tutuşturdu. Ücret olarak 20TL verdim.
"Abla bende bozuk yok ki." Dedi minik çocuk.
"Önemli değil hepsi senin olsun."
Çocuk utangaç bir gülümsemeyle baktı. "Teşekkür ederim." Dedi.
"Rica ederim."
Çocuğun yanından ayrıldım ve boşta gördüğüm bir bankta oturarak pamuk şekerimi açtım. Normalde ellerim yapış yapış olduğu için pamuk şeker yemeyi sevmem ama canım çekti. Bir elimle pamuk şekerin çubuğundan tutup diğer elimle de parça parça kopartıp ağzıma koyuyorum. Pamuk şekerin yumuşak tadı çok güzel, şekerin ağzımda erimesi tekrar çocukmuş gibi hissetmeme sebep oluyor. Elime bakıyorum pamuk şekerin rengi gibi pembeleşmiş. İki parmağımı birbirine dokunduruyorum, yapış yapış ama bu beni mutlu hissettiriyor. Tamamlayamadığım çocukluğumu tamamlıyormuş gibi hissediyorum.
*
Merhaba
Bu bölümün gelmesi çok uzun sürdü ama bundan sonraki bölümler kısa sürede gelecek .
Oy verip yorum yapmayı lütfen unutmayın. destekleriniz için teşekkür ederim.
![](https://img.wattpad.com/cover/228914674-288-k890456.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya
ChickLit🌼 Bana göre üç renk var dünyada ya da benim hayatımda üç renk var. Siyah, beyaz ve sarı. Siyah benim için kötülük yerine iyiliği temsil eder, kusurlarımızı ve bizim kötülüklerimizi örter. Bu yüzden bizde yaptığımız kötülükleri unuturuz ve iyi bir i...