🌼
Bana göre üç renk var dünyada ya da benim hayatımda üç renk var. Siyah, beyaz ve sarı. Siyah benim için kötülük yerine iyiliği temsil eder, kusurlarımızı ve bizim kötülüklerimizi örter. Bu yüzden bizde yaptığımız kötülükleri unuturuz ve iyi bir i...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Babamın konuştuktan sonra elini havaya kaldırdı ve ani bir hareketle tokat attı tokadın kuvvetiyle yere düştüm. Canım o kadar çok acıdı ki yanağım uyuşmuş bir şekilde yanıyordu.
"Ne yapıyorsun Adnan." Annemin kelimelerinden sonra bu sefer tokat yiyen babam oldu.
"Işıl senin kızın ne yapıyor işimle ilgili bütün dosyaları yırtıyor, bilgisayarımı kırıyor ve odamı alt üst ediyor."
"Peki baba sen ne yapıyorsun para için kimseyi umursamıyorsun, o dosyaların yedeği olduğu halde bana vuruyorsun. Beni kırmayı önemsemiyorsun çünkü senin tek derdin para. Zenginsin ömrün boyunca hiç para sıkıntısı çekmedin ama daha fazlasını istiyorsun. Neden dünyanı en zengini olup insanlara hava atmak için mi gösteriş yapmak için mi? Neden pislik paraya doymuyorsun ve bizi kırıyorsun?" diye cevap veriyorum o kadar sinirliyim ki o kadar kırgınım ki. "Paranı bizden daha üstün tuttuğun için senden nefret ediyorum, kendi canını öldürebildiğin için senden nefret ediyorum, annemi kırdığın için senden nefret ediyorum." diye bağırıyorum. Babamın beni ittiği yerden kalkıp kapıya yöneliyorum. "Bundan sonra beni hiçbir güç bu eve geri getiremez." Dedikten sonra evden çıkıyorum kapıyı arkamdan çarpıp evin bahçesinden çıkıyorum ve yoldaki kaldırım taşına oturup ağlamaya başlıyorum hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Kaldırım taşından kalkıyorum ve yürümeye başlıyorum nereye gideceğimi bilmiyorum sadece yürüyorum. Yanından geçtiğim insanlar ağladığım için bana dikkatlice bakıyorlar hepsiyle kavga etmek istiyorum ama bunu yapacak gücüm kalmadı. Eşofmanımın cebindeki telefonum çalmaya başlıyor elimi cebime atıp telefonumu çıkartıyorum. Annem arıyor açmak istemiyorum ama beni çok merak edeceği için açıp kulağıma koyuyorum.
"Güneş." Annemin ağlamaklı sesinden çıkan ismimi duyunca daha çok ağlamak istiyorum.
"Efendim anne." Diyorum ağladığımı belli etmemek için ama sesim titriyor ve ağladığımı saklayamıyorum.
"Neredesin?"
"Evden çok uzakta değilim."
"Tamam bana konumunu at ben on beş dakikaya geliyorum."
"Anne gelmene gerek yok."
"Güneş sana ne dediysem onu yap."
"Tamam." Dedikten sonra anneme konumumu atıyorum dediği gibi on beş dakika içerisinde geliyor kırmızı arabasıyla yanımda duruyor. Sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa geçiyorum ve kemerimi takıyorum.
"Nereye gidiyoruz?"
"Otele." Cevabımı aldıktan sonra yolculuğumuz boyunca hiç konuşmuyoruz. İstanbul'dan çıkıyoruz ve daha çok kasaba gibi olan bir ilçeye giriyoruz on dakika içerisinde iki katlı şirin bir otelin önüne geliyoruz. Annem arabasını park ediyor ve bagajı açıyor bana içi tıklım tıklım dolu gibi gözüken sırt çantamı ve küçük bir valiz veriyor kendisi de bir valiz ve kol çantasını alıyor bunları ne ara hazırladığını çözemiyorum. Otelden içeri giriyoruz ve resepsiyona ilerliyoruz.