Düz bir yolda yürüyorum. Çok düz bir yol, toprak bir yol. Etrafta hiç ağaç yok. Daha doğrusu hiçbir şey yok. Hava çok sıcak yürümek zor geliyor bacaklarımı kıpırdatamayacak kadar yorgunum. Çok susuz hissediyorum. Uykulu hissediyorum. Adımlarımı ne kadar büyük atarsam o kadar küçülüyorlar. Yatağıma gidip uyumak istiyorum. Su bulmak için yürüyorum ama aynı yerde dönüp dolaşıyormuş hissine kapılıyorum. Yürümeye devam ettikçe bacaklarım sızlıyor yine de devam ediyorum. Bir şeye çarpıyorum canım çok yanıyor. Geriye doğru düşüyorum. Yere çarptığımda canım daha çok yanıyor.
***
Sıçrayarak uyandığımda hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Vücudumda dayanılmaz bir ağrı vardı. Rüyanın etkisiyle bir an huzursuz hissettim ve odaya bakınca hastanede olduğumu hatırladım. Dün kolumdan çıkarttığım serum şişesinin yerinde olmadığını gördüm.
Çok susuz hissediyorum. Su sebilinden bir bardak su alıp içiyorum. Boğazım acıyor ama çok susadığım için hepsini bitiriyorum.
Terlediğimi fark ediyorum üstümü hemen değiştirmeliyim daha fazla hasta olmadan. Ayağa kalkıp çantamı almak için tekli koltuğa doğru uzandığımda vücudumda hissettiğim ağrılar dayanılmaz şekilde acı vericiydi. Çantamdan kıyafetlerimi çıkartıp giyiyorum. Terli kıyafetleri katlayıp çantama koyuyorum.
Telefonumu elime alıp saate bakıyorum. 05. 55 daha çok erken bu saate hastaneden çıkamam ve hastanede doktor yoktur. Biraz daha uyusam iyi olur. Kafamı yastığa yerleştirip olanları düşünüyorum annemin ve babamın bana kendi istedikleri şeyi yaptırmalarını anlamıyorum. Yine de anneme kızamıyorum çünkü annem ben küçükken beni sevdiği şarkıcıların konserlerine götürüp oyuncak bir gitar almıştı. Benim müziğe ilgili olduğumu anlamıştı ve benim için uğraşmıştı. Şimdi neden anlamıyor beni neden sadece kendi istediklerini önemsiyorlar beni neden görmüyorlar. Düşüncelerim beni boğuyor. Bunları düşünürken yoruluyorum. O yüzden koyun saymaya başlıyorum biraz sonra uyuyakalmak için.
***
Tekrar uyandığımda kendimi daha iyi hissediyorum uyumak iyi gelmişti. Telefonumu alıp saate bakıyorum. 09.27 peki artık doktor gelmiş olmalı. Su sebiline eğilip bir bardak su alıyorum. İçerken boğazım yine yanıyor. Bardağı komidine koyduğumda kapı tıklanıyor.
"Buyurun" diye sesleniyorum kapıya doğru. Dün ki kel doktor güler yüzle içeri giriyor.
"Günaydın Güneş. Kendini nasıl hissediyorsun?"
" Dün akşamdan daha iyi ama yine de çok yorgun hissediyorum."
" Yorgun hissetmen çok normal, birkaç gün içinde kendini daha iyi hissedersin."
" Şey size bir şey sorabilir miyim?"
" Evet, tabi ki."
"Dün gece kolumdaki serumu çıkartmıştım ve sabah serum şişesi yoktu. Yani annem size beni kontrol etmenizi söyledi mi?"
"Annenle ben çok eskiden beri arkadaşız. Hastaneden çıkarken bana refakatçı olarak yanında kimsenin kalmayacağını ve seni kontrol etmemizi söyledi." Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Zaten ne diyebilirim ki.
" Güneş, bak annen çok iyi bir insan. Ve benim dünyadaki tanıdığım en iyi insanlardan biri. O kimseyi isteyerek kırmaz. Dün akşam ne olduysa onun da kendine göre sebepleri vardır." Evet annem hiç kimseyi kırmaz üzmek istemezdi peki neden bana böyle yapıyordu neden benim ne istediğimi önemsemiyordu. Beni neden görmüyordu.
"Peki" dedim. Artık bu hastaneden gitmek istiyorum. Buranın kokusu beni yoruyor.
"Güneş bu ilaç reçeten ilaçlarını kullanmayı unutma çıkış işlemlerini yaptırıp çıkabilirsin." Dedi doktor reçeteyi uzatırken.
"Teşekkür ederim." Doktor odadan çıktıktan sonra vücudumun ağrımasına aldırmadan yataktan kalkıp çantamı omzuma astım ve komidinde duran telefonumu elime aldım, hiçbir eşyamı unutmadığımdan emin olduktan sonra odanın kapısını kapattım. Çıkış işlemlerimi yaptırdım ve hastaneden çıktım, hava yine yağmurlu, hastanenin önünde duran taksilerden birine seslendim.
Taksiye bindim ilk önce eczaneye gitmeliydim o yüzden evimizin yakınlarında bulunan bir eczane ismi söyledim. Yaklaşmaya başlayınca çantamdan cüzdanımı çıkarttım ve araba durdu ücreti ödeyip indim.
Eczaneden ilaçları alıp çaprazda kalan evimize doğru yürüdüm. Yağmur çilediği için çok ıslanmadım. Evin önüne geldiğimde ayaklarım geri geri gidiyordu eve girmek istemiyordum ama mecburen zile bastım. Kapıyı annem açtı ve beni güler yüzle karşıladı her zamankinin aksine. Çantamı elimden alıp portmantoya astı.
" Tatlım senin için ezogelin çorbası yaptım içer misin?"
" Olur, anne hem ilaçlarımı da içerim."
"İstersen odana çık orada iç, istersen salona geç beraber oturalım."
"Salona geçiyorum anne."
"Tamam, tatlım ben çorbanı getireceğim." Dedikten sonra mutfağa doğru yürüdü. Ben de salona gidip televizyonun çaprazındaki üçlü koltuğa oturup ayaklarımı uzattım. Babam işe gitmiş olmalıydı. Annem de yarım saat sonra gidecek galiba çünkü üzerinde kalem eteği ve gömleği var. Bu arada annem avukat, babam da holding sahibi tabi hepsine değil yüzde yirmi beş, dört kardeş oldukları için beraber kurdukları işten eşit pay almışlar bunun dışında o holdingle ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
Annemin bugünkü kibarlığını düşündükçe ona haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Onu üzdüğümü ve bana çok kırıldığını düşünüyorum. Kendi hatasını gördüğünü de anlıyorum.
Annem elindeki tepsiyle salona girdi ve tepsiyi kucağıma bıraktı. Karşımdaki koltuğa oturdu ve bana gülümsedi ama gülümsemesi çok buruktu gözleri gülmüyordu. Üstüne gitmek istemiyorum ama onu böyle görmek beni üzüyor. Çorbamdan bir kaşık içiyorum ve bir şeyler demem gerektiğini düşünüyorum çünkü aramızda çok gergin bir sessizlik var.
"İşe mi gideceksin?" diye soruyorum cevabını bilmeme rağmen.
"Evet." Sade bir evet cevabı çok sade, aramızdaki gerilimi arttıracak derecede.
"Ne davası?"
"Boşanma." Annem neden böyle bilmiyorum ama bir şeyler olmuş gibi.
"Anne sen iyi misin?"
"İyiyim tatlım. Neden sordun."
"Bugün biraz garip gibisin."
" Hayır, her zaman ki halim. Bir değişiklik yok yani." Annem yalan söylüyor. Çok üzgün gözüküyor ama mutlu olduğunu söylüyor. Neden yalan söylüyor? "Tatlım, benim çıkmam gerekli görüşürüz. İlaçlarını içmeyi unutma." Görüşürüz diyemeden salondan çıktı. Bir şeyler olmuştu ama ne?
LÜTFEN OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN
OKUYAN VE DESTEKLEYEN HERKESE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya
ChickLit🌼 Bana göre üç renk var dünyada ya da benim hayatımda üç renk var. Siyah, beyaz ve sarı. Siyah benim için kötülük yerine iyiliği temsil eder, kusurlarımızı ve bizim kötülüklerimizi örter. Bu yüzden bizde yaptığımız kötülükleri unuturuz ve iyi bir i...