3. BÖLÜM

236 103 36
                                        


     Bana göre üç renk var dünyada ya da benim hayatımda üç renk var. Siyah, beyaz ve sarı; Siyah benim için kötülük yerine iyiliği temsil eder, kusurlarımızı ve bizim kötülüklerimizi örter. Bu yüzden bizde yaptığımız kötülükleri unuturuz ve iyi bir insan oluruz. Siyah her zaman bize yardım eden arkadaş olur. Beyaz da bana göre iyilik yerine kötülüğü temsil eder, kusurlarımızı ve kötülüklerimizi örtmez. Her şeyi olduğu gibi gösterir. Kendinizi affetmeyi unutturur çünkü beyaz hiçbir şeyi saklamaz. Sarı ise umuttur, aydınlıktır, güneştir sevebileceğimiz her şeydir. Ve bunlar papatyayı oluşturur. Papatya da beni, içindeki renkleri, kokusu beni yansıtır.

                                                                            **********

    Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm koluma takılı serum oluyor. Odanın çamaşır suyu ve ilaç kokusundan hastanede olduğumu anlamam pek zor olmuyor. Odaya göz gezdirdiğimde annemin siyah bir koltukta uyuduğunu gördüm ama babam odada yoktu. Anneme seslendiğimde sıçrayarak uyandı ve hemen ayağa kalkıp yatağa oturup elini anlıma koydu. Sonra konuşmaya başladı.

" Ateşin çok yükselmişti neyse ki düşmüş."

" Anne babam nerede ve neden ateşim var?"

" Baban kahve almaya gitti tatlım. Ateşin de yağmur yağarken taksiye binmek yerine eve yürüyerek geldiğin için var." Dedikten sonra oturduğu hastane yatağından kalktı.

"Ben doktor çağırmaya gidiyorum. Sen bekle."

" Zaten nereye gidebilirim ayakkabılarım yok."

" Ayakkabıların arabada gelirken getiririm."

   Annem çıktığında odayı incelemeye başladım kapının arkasında kan bağışıyla ilgili poster asılmıştı. Yatağın çaprazında tek kişilik siyah bir koltuk, bir hastane yatağı, yatağın yanında komidin var ve yatağın diğer tarafında su sebili. Klasik hastane odası, tavanda spot ışıklar vardı, fayanslar beyaz.

Kapı açıldığında babamın benimkilerle aynı olan siyah gözlerini gördüm. İçeri girdiğinde elinde iki tene kâğıt bardağın içinde kahve vardı. Kahveleri komidinin üzerine bıraktı. İkimizde konuşmadık konuşabileceğimiz hiçbir şey yoktu ben ne desem kursa gitmeme izin vermeyecekti. Her zaman annemle aldıkları ortak karar geçerli olacaktı ve bu değişmeyecekti.

Yaklaşık beş dakika sonra annem odaya kel bir doktorla girdi, elinde benim siyah ayakkabılarım ve bir çanta vardı. Doktor elindeki ateş ölçerle ateşime bakarken bir yandan da konuşmaya başladı.

" Ateşin düşmüş. Ama yine de ateşin çıkarsa tekrar havale geçirmemen için bir gece burada bizim gözetimimiz altında kalman daha iyi olur."

" Havale mi geçirdim?"

" Evet, ama endişelenecek bir şey yok. Boğazın ve başın ağrıyor olmalı."

"Evet ağrıyor."

" Tamam. Ben reçeteni yazacağım yarın sabah kontrol için geldiğimde getiririm." Doktor kapıya doğru yürüdü ve iyi geceler deyip çıktı. Annem ve babam ikisi de bana bakıyordu.

"Anne, baba bana kızgınsınız biliyorum. Hem hasta olduğum için hem de kursa gitmeme karşı çıktığınız halde gitmek istediğim için. Ama bu benim hayatım ben kendim için doğru kararı verebilecek yaştayım. Artık küçük bir çocuk değilim. Sadece sizin fikirleriniz doğru değil ya da sadece sizin istedikleriniz. Ben ders yaparken mutlu değilim ama şarkı söylerken hiç olmadığım kadar mutlu oldum." Babam her zaman üstünde olan takım elbisesinin ceketini düzeltti ve boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Bu senin için doğru olan değil Güneş şarkı söylemen ve iyi bir geleceğin olması için sesinin mükemmel olması gerek."

"Baba sen benim sesimi biliyor musun? Ya da nasıl şarkı söylediğimi hiç dinledin mi beni? Sen benim geleceğim hakkımda fikirlerimi bile dinlemezken ben sana sesimi dinleyip dinlemediğimi soruyorum. Aptallık bende." Gözyaşlarım gözlerime hücum ediyor. Ağlamamak için burnumu çektim.

"Bak Güneş üzgünüm ama bu konuda sana yardımcı olmayacağım. Gideceğin kursun ücretini ödemeyeceğim ya da müzik aleti almayacağım."

"Üzgün müsün baba(!) Üzgün olsan beni üzmezdin." Dedim. Diyebileceğim başka bir şey yoktu. Daha fazla üzülmek istemiyorum. Susmak istiyorum. Kavga etmek istemiyorum. Beni tek başıma bırakmalarını istiyorum. Yalnız kalıp ağlamak istiyorum.

"Anne bu gece refakatçı olarak kalmanıza gerek yok ben yarın ilaçlarımı alıp eve gelirim."

"Ama Güneş olmaz ki. Biz gece bekleriz sabah olunca beraber gideriz."

"Hayır, anne gerek yok." Dedim. Çabuk kabul edecekti çünkü benim kalmalarını istemediğimi anlamıştı.

"Tamam, ben arabayla geldim baban ambulansla senin yanında geldi. Gece burada kalırız diye sana çanta hazırlayıp öyle çıktım evden. Çantada telefonunda var. Gece kötü olursan bizi ararsın."

"Tamam, anne görüşürüz." Derken annem ve babam odadan çıktılar. Kapı kapanır kapanmaz kafamı yastığa koydum ve ağlamaya başladım. Sadece ağlamak istiyorum sadece düşünmemek biraz olsun her şeyi unutmak. Uyumak istiyorum. Sadece yorgun hissediyorum. Siz bu kadar mutsuz hissettiniz mi? Bu kadar umutsuz? Bu kadar yorgun? Sadece istediğim beni görmeleri bana saygı duymaları beni önemsemeleri. Beni anlamalarını istiyorum. Kafamı kaldırıp komine baktığımda kâğıt bardaktaki kahveleri görüyorum. Onları çöpe atmak için kalkıyorum bir yandan gözlerimden yaşlar akarken. Kolumdaki serumu önemsemeden çekiyorum acımasına rağmen vücudum tepki vermiyor bardakları çöpe attıktan sonra soğuk hastane yastığına bu sefer ağlamak değil de uyumak için kafamı koyuyorum. 





*************

MERAHBA!

LÜTFEN OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. DESTEKLERİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin