38.Bölüm - Hayatın Bize Sunduğu Gereksiz Sınavlar -

533 10 4
                                    


Yaklaşık bir ay sorna merhaba:) uzun bir bölümle gönlünüzü almaya geldim. Düşüncelerinizi bekliyorum..

Günün en sevdiğim saatleri gündoğumu ve günbatımının olduğu saatler.
  Birçok rengin birbirine harmanlandığı o saatler nedense bana inanılmaz bir huzur verir. Küçükken de cam kenarına oturur o saatlerde gökyüzünü seyrederdim. Hergün ayrı bir renkte olurdu gökyüzü.  Günbatımları hep ayrı mavi tonlarında, gündoğumları ise hep farklı renklere bürerdi kendini belki kırmızı belki turuncu belki sarı belki de çok daha farklı tonlara.
  Yine bir günbatımı saatindeyiz. Bu sefer yanımda biri daha var. Bora...
  Mavinin en güzel tonlarında bürünmüş gökyüzünü izliyoruz. Bugün diğer günlerden daha bir güzel gökyüzü gözlerimizin önünde ..
   "çay? Kahve? Şarap?" boranın sakin sesi kulaklarıma ulaştığında gözlerimi  gökyüzünden çevirmeden cevap verdim. " kahve" cevabımla bora ayaklanıp giderken ben kendimle konuşmaya başlamıştım. İç sesimle uzun bir sohbete girdiğimizde yalnızlığın tadını çıkarttım.
   Hayatım boyunca yalnızken şimdi çevremde değer verdiğim insanların olması tuhaf bir duygu oluşturuyordu. Yani ne lisede ne orta okulda hiçbir aktiviteye katılmadım. Hiç öyle eğlenip gülmedim kimseyle. Ama şuan farklı.. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Ama farklı işte. Yani kimseyle romantik filmden çıkmış gibi şiir okumadı, yada kampa gitmedim,  arkadaşlarımla eğlenerek ders çalışmadım,alışveriş yapmadım..  Hayatıma giren bu 4 lü bana kendimi iyi hissettirdi. Yani Salih yurt dışına çıkmadan önce iyi bir abiydi bu arada bundan size bahsetmeyi unuttum sanırım..
  Bora sessizce yanıma yaklaşıp elindeki dumanı tüten bir kahveyi bana verdi. Usulca yanıma oturduktan sonra yine bir sessizliğe gömüldük. Gözlerim sıcak kahvemden boraya kaydı. Ve tahmin etmediğim ve asla soramayacağım o soruyu sordum. " sence aşk nedir?"  dudaklarım kapandığında bora da böyle bir soru beklemiyor olmalı ki bir an afalladı. Ama kendini hızlıca toplayıp bir cevap aradı. " aşkın bir tanımı olduğunu düşünmüyorum. Yani kime sorarsan farklı cevaplar alırsın. Kimine göre sonsuzluk kimine göre yalan kimine göre de farklı terimler bence aşk ne bilmiyorum. Çünkü aşkın cevabını kendin aşık olduğunda bulabilirsin. Aşık olana kadar sorarsın. Ne zaman kendine sorduğunda sende bir tanım oluşuyorsa o zaman aşık oldun demektir. Ben... Ben daha önce hiç aşık olmadım" sakin sesiyle kurduğu bu cümle içimde bir yerleri kıpırdattı. Gözleri gözlerimi dansa kaldırırken biz sessizliğe gömülen bedenlerimizle birbirimize bakıyorduk. Sanırım boraya karşı hislerimi o an anladım. Yani aşk değildi bunun adı ama küçük bir hoşlanma, bu sıradan bir sıfata indirgenemeyecek kadar değerliydi  benim için. Belki ileride pişman olacağım ama şu an değilim. Çünkü bu karşımdaki çocuk hayatımı dinlerken bir an olsun dikkatini benden almadı, beni geçiştirmedi, son zamanlarda davrandığı ilgiyi ben daha önce kimseden görmemiştim. Annemden bile...
   O an belki de hayatımın en büyük utancını yaşayacağım bir şey yaptım. Kendime engel olmak yerine içimden geçen şeyi yaptım ve dudaklarımı boranın dudağının kenarına bastırdım. Dudaklarını örtmedi dudaklarım .  Sadece küçük bir buse bıraktım.  Geri çekilirken onu afallattığımı biliyordum. Ama gözlerimi ona dikecek cesareti kendimde bulamadığım için yüzüne bakmıyordum. " bunu unutalım"  hala ona dönmeyen gözlerim gökyüzünü seyretmeye devam ederken bu sefer o benim asla tahmin etmeyeceğim şaşkınlıktan hareket edemediğim bir şey yaptı. Bileğimden tutup beni kendine çekti! Dudakları dudaklarımın üzerini örterken ne yapacağımı bilemeden ona bakıyordum. Sorna bunu sadece onun değil benim de istediğime karar verip dudaklarımı kıpırdattım. Birkaç saniye dudaklarımız birbirine esir olurken içime dolan tuhaf his beni anlayamadığım duygulara sürükledi. İkimizde aynı anda kendimizi geri çekip göz göze geldik. Dudaklarımız ayrılsa da aramıza mesafe girmemişti. Ve  kıpırdatsak birbirine değecek olan dudaklarımız suskundu. Aradan geçen bir sürenin ardından kendimi geri çekip önüme döndüm. Yüzümün yandığını hissediyordum yüzüm kıpkırmızı olmuştu..  Bora derin bir nefes aldıktan sorna " bunu unutmayalım." dedi. Sesi biraz...biraz tuhaf çıkmıştı. Benim unutalım cümleme nazaran onun unutmayalım demesi beni hem daha çok utandırdı hemde midemden uçan bir kelebeği kalbimin üzerine kondurdu. Bu duygu her ne ise insanın içinde tuhaf bir şeyler yaptırıyordu.
   Gökyüzü tamamen siyaha bulanana kadar orada durduk. Sessiz konuşmalarımız bize eşlik etti. Bir süre sorna da ben yatağımda o yatağında uzanıyordu. Kendimi eve hatta direk yatağa attığımda dudaklarımdaki tuhaf gülümsemeye engel olamıyordum. Belki bora da olamıyordu.. Uyku bana ihanet edip giderken bu gecenin böyle geçeceğini anlamıştım.

AdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin