🔷 46🔸

237 19 218
                                    


Multimedia: Pera - Seni Kaybettiğimde

🔷🔸🔹🔶

Savaş'tan

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum

Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Attila İlhan'ın şiir kitabından en sevdiğim şiiri okuduktan sonra şiirin yazılmış olduğu sayfadaki kurumuş lavantaya baktım. Bu kitabı annem bana hediye etmişti ve en sevdiği şiirin içine en sevdiği çiçeği bırakmıştı.

Lavanta kurumuştu. Kokusu kalmıştı sayfada. Kitabı burnuma yaklaştırdım ve gözlerimi yumup o huzur veren kokuyu içime çektim.

Şu birkaç saniye süren huzura gözlerimi tekrar açarak, kitabın kapağını kapatarak ve kitabı orta sehpaya bırakarak son verdim.

Beni görmek istemiyordu, dinlemiyordu. Telefonlarıma hiçbir türlü dönmüyordu. Sanki birbirimizi kaybetmiş gibiydik. Fakat kanıtım vardı. Peki niyeydi bu korku? Elbet o ses kaydını dinleyecekti. Ne diye birbirimizi kaybetmiştik o halde?

Aralık ayı kapıya dayanmıştı. Soğuklar başlamıştı. Gökyüzü onun duyguları ile şekilleniyordu. Gökyüzündeki bulutlarından intihar eden gözyaşları benim denizime damlıyordu. Siz hiç intihar eden gözyaşlarını kurtarmak için denizlerinizin taşmasına izin vermiş miydiniz?

Ben vermiştim. Gizemli gözleri olan kadınım için denizimin dolup taşmasına ve sel olup etraftaki her kötülüğü silip süpürmesine yardım etmiştim.

Yalnız ruhum onun yalnız ruhunu bırakmamak için bedenimden vazgeçmişti. Ruhum ellerindeki cam parçaları ile içimi paramparça ederken onun o sarı uzun saçları gözümün önüne geliyordu. İpeksi saçlarını taramak, okşamak ne kadar da güzeldi.

Kalbimi ona açtığım kadar başka kimseye açmamıştım. Fakat o her gün omzuma çarpıp evine giriyordu. Bugün ise öyle yapamayacaktı. Ben artık dayanamıyordum bu ayrılığa.

Ben sana mecburum, sen yoksun diyordu adım gibi ezbere bildiğim şiirde.

Şiir kalbimde tekrar tekrar dillenirken aniden ayağa kalktım ve apartmanın önüne gidip beklemek için evden çıktım.

***

Sonunda bugün sarılmıştık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sonunda bugün sarılmıştık. Sarıp sarmalamıştım onu. Biz aşkımızı bedenler ötesinde yaşıyorduk. Ruhlarımız sarılıyordu, öpüşüyordu ve sevişiyordu. Kokusuna hasret kalan kalbime bir iyilik yapıp dakikalarca ona sarılmıştım. Kokusunu doyana kadar içime çekip ciğerlerime bayramı yaşatmıştım. Dudaklarında can bulan dudaklarım yeniden ısınmıştı.

Özlemiştim çiçeğimi.

Fakat sonra bana bir şey söylemişti. Ben ona son sırrımı söyledikten sonra. O. O Görkem'le öpüşmüştü. Ortada bir hata olduğunu düşünürken benim onu aldattığımı sanıyorken yapmıştı. Hataya hata ile karşılık vermişti.

Şimdi soruyordum kim kimi aldatmış oluyordu?

Dudaklarındaki izi silmek için onu hırsla öpmüştüm. Onu affetmek istiyordum. Fakat biraz zamana ihtiyacım olacaktı. Yine de kalbimde oluşan bu kırığı ona belli etmeden zaman içinde iyileştirecektim.

Zaman her şeyin ilacıydı.

Irmak ve Görkem'i o kandan denizde boğmuştum. Kendi denizlerinde boğulmuşlardı. Kan onların her yanına bulaşmıştı. Çünkü zaten kalpleri kirliydi. Artık onlar olmadan yaşayacaktık. Onların hayatlarımıza dahil olmasına izin vermeyecektim.

Evlilik işini hızlandırmak istiyordum. Çünkü her an yeni bir sorun çıkacak diye korkmak istemiyordum. Bir an önce kendi ailemi kurmak istiyordum.

Miray koluma sarılmıştı ve başını da omzuma koymuştu. Televizyon seyrediyorduk. Aklıma gelen fikirden onu haberdar etmek için adını sesledim.

Gözlerini ekrandan ayırıp bana baktığında kalbim heyecanla güm güm atmıştı. Bana her baktığında aynı heyecanı yaşıyordum.

"Efendim?" derken bende lafa girdim.

"Biliyorsun ki doğum günüm ve annemin vefatı aynı gün. Yani Altı Şubat."

Gözlerindeki hüzün çiçekleri sulanınca "Biliyorum." dedi sakince. Dudaklarımı ıslattım ve kalbimdeki hüznün yok olmasını umut ederek konuştum. "Ben seninle o gün evlenmek istiyorum. Yani ben artık doğum günümü kutlamak istiyorum. Her yıl o gün yaşadığım acı beni mahvetsin istemiyorum. Sen o gün bana en güzel doğum günü hediyesini ver."

Gözleri dolduğunda başını salladı usul usul. "Tamam." dedi dudaklarını ısırarak.

Üzerimizdeki hüznün dağılması için kaşlarımı kırıştırarak "İki ayımız var." dedim.

O da güldü. "Bence iki ayda tüm hazırlıkları yaparız. İki ay bize yeter."

Bakışları derinleştiğinde gökyüzü denizimi aşka davet etmişti. O davetiyeyi bana beyaz bir kuş getirmişti. Kuş davetiyeyi denizime attığında dalgalarım onu kıyıya ulaştırmıştı. Eğilip almıştım kumların üzerinden. Ve içinde yazılı olan en sevdiğim lavanta kokulu şiirimi okumaya başlamıştım.

"Ben sana mecburum bilemezsin..."

Ağzımdan çıkan her dizede Miray'ın gökyüzünden avuçlarıma düşen gözyaşları aslında mutluluktan akıyorlardı. Bunun adı mutluluk gözyaşlarıydı.

Şiir bittiğinde bana sarılmıştı. Aramızdaki ufuk çizgisi silinmişti. Deniz ve gökyüzü birbirine karışmıştı.

Topraklarıma ektiği mutluluk tohumları çiçek açtığında onları beraber toplayıp buket haline getirecektik. Mis kokuları hayatımızı ele geçirdiğinde bu görüp görülebilecek en güzel armağan olacaktı.

Yine korkuyordum birbirimize hissettiğimiz sevgiden. Çünkü ikimizde birbirimiz olmadan yaşayamayız diyorduk. Bu sevginin çiçeklerimizi soldurmasından ve yeryüzümüze şiddetli sağanak olup bize yas tutturmasından korkuyordum.

Birimizden birine bir şey olursa diğeri nasıl yaşayacaktı? Zaten ikimizde yeterince yas tutmamış mıydık?

Kalbimdeki bu amansız korkunun üzerine bir örtü serip iki ay sonra olacağına karar kıldığımız düğünümüzü düşünmeye başladım. Tüm hazırlıkları yapmamız lazımdı. Ve sadece iki ayımız vardı. Yorulacaktık fakat buna değecekti. Bunlar tatlı yorgunluklardı.

🏵️

YALNIZ RUHLAR [TAMAMLANDI] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin