Yeni bölüm bu saatte geldi, evet 😄
Ama bunun saati olmaz dimiii, bence iyi ki de geldi! Yazmak bana çok iyi geldi, umarım okumakta size iyi gelir.Normalde bin kelimelik olan bölümlerimiz bu sefer iki bin kelime oldu. Aslında daha da gidecekti ama heyecanı kaçsın istemedim. Birdeeeee bundan sonraki bölümü yazmak için sabırsızlanıyorum 🙈🙈
Çünküüüüüüüüüü......... Hep birlikte derin bir oh çekip sonunda diceezzz 😄😄
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere canlarım 😚😚
Sizi çok seviyorum ♥️♥️
İyi okumalar!!!
••••••••••••••••••••••••••••
Hazırladığım masaya bir kez daha göz gezdirip eksik bir şey olmadığına karar verdiğimde hışımla arkamı döndüm. Döner dönmez Ömer'e çarptığımda küçük bir çığlık attım.
"Ovvv!" Mert gözlerini elleriyle kapatarak Ömer'in yanından çıktı. "Tamam, ben bakmıyorum. Siz devam edin!"
Etkisi altına girdiğim yeşil gözlerden kendimi kurtardığımda Mert'in koluna sertçe vurdum, bu tepkime gülerek yanağımdan makas aldığında masadaki yerini aldı ve yemeye başladı.
Tekrar yeşillere döndüğümde "Günaydın," diye fısıldadım.Gözleri gözlerimde derin bir yolculuğa çıktığında elimi göğsüme bastırmamak için kendimle büyük bir savaşa girmiştim, dün geceden sonra onunla göz göze gelmek zordu.
Yana doğru çekilerek konuştum. "Sen geç, ben de çayı alıp geleyim."
Eliyle geçmem için işaret ettiğinde ikiletmeden kapıdan geçtim ve hızlıca mutfağa doğru yürümeye başladım. Arkamdaki varlığını sadece adım seslerinden değil; ciğerlerime dolan kokusundan, kalbimde yarattığı depremden hissedebiliyordum.Cesaretimi toplayarak durdum ve ona döndüm, "Bir şey mi isteyeceksin?"
Heyecanlı olduğum için sesim biraz yüksek çıkmıştı.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan kafasını olumsuz anlamda salladı, "Sana yardıma geliyordum."
"Ben hallederim, sen geç kalma."
"Nereye geç kalmayayım?" dediğinde bana doğru bir adım attı ve eli belimdeki yerini buldu, "Ben şu an olduğum yerde iyiyim."
"Ömer..."
"Duru..." Tıpkı benim gibi fısıldadığında diğer eli sol göğsümün üstünde yerini buldu, "Yine hızlı... Çok..."
"Çay..." dedim ve kollarının arasından çıkarak koşar adımlarla mutfağa girdim.Tam derin bir nefes alacakken mutfaktan girdiğinde içime çektiğim nefesimi tuttum, adımlarını bana doğru yönlendirdi.
Önüme geldiğinde durdu, yüzü yüzüme doğru yaklaşmaya başladığında kafasını sol omzumun üzerinden geçirerek kenarda duran cam şişeyi aldı. Masaya su götürmeyi unutmamak için çaydanlığın yanına koymuştum ama bu sonucu yine değiştirmemişti.
Elindeki şişeyi işaret etti, "Bunu unutmuşsun."
"Unutmuşum..." dedim tuttuğum nefesimi bırakırken.
Bu halime tebessüm etmeyi es geçmezken şişeyi elime tutuşturdu. "Sen bunu al, çayı ben alırım."Elimdeki şişeyle birlikte geldiğimden daha hızlı adımlarla bahçeye çıktım. Ömer'de peşimden elindeki çaydanlıkla geldiğinde Mert ağzı dolu olmasına rağmen kahkaha atmaya başladı, kahkahası öksürüğe dönüştüğünde bardağa su doldurarak ona uzattım. Suyunu içip kendini toparladığında Ömer'e bakarak kahkahalarına devam etti.
Gözlerim yandan Ömer'e döndüğünde elinde çaydanlıklı haline ben de küçük bir kahkaha attım, ters bakışları bu sefer de bana döndüğünde elimle ağzımı kapatarak çatalla masaya vurdum. Bu Mert'e susması için küçük bir uyarıydı.
"Ömer Arslan'a bak sen, elinde çaydanlık! Pek bir maharetli maşallah!" Gözlerindeki yaşları silerek devam etti, "Birde koskoca mafya olacak!"
Ömer elindeki çaydanlığı masanın üstüne koyarak bağırdı, "Mert!"
Ne dediğini yeni anlamış olacak ki Mert'in gözleri bana döndü, "Yani... Duru... Ben aslında tam olarak..." Devamını getiremediğinde susarak kafasını eğdi.
Gülümseyerek konuşmaya çalıştım, "Çay ister misiniz?"
Mert kafasını salladığında bardağını doldurduktan sonra Ömer'in bardağını da doldurdum, hepimiz masadaki yerimizi alıp kahvaltımızı yapmaya başladığımızda büyük bir sessizlik içindeydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmarit (+18)
Ficção Adolescente(+18 içerik ve şiddet vardır!) Yüzünden akan terleri tek eliyle sildikten sonra iğrenç gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve konuşmaya başladı. "İzmarit... Sen izmaritsin! Benim izmaritim. Bunu sana asla unutturmayacağım Duru!" Ben Duru... Duru Demirh...