Parmakları sıkıca bağladığım saçlarımın arasından geçip giderken hemen peşinden saçlarımın gevşediğini hissettim. Saçlarım şekilsizce dağılırken ellerini saçlarımın arasına atmış, büyük bir dikkatle düzelttikten sonra hafifçe saç diplerimi okşayarak ellerini geriye çekmişti.
İkile demesinin bu kadar hoş olması normal miydi?Gözlerimi kıstım. ''Aynı gibiyim,'' derken sesim de tıpkı bedenim gibi titriyordu. "Ama beni hiçbir hâle sokamazsın, şimdi biraz uzaklaşsan iyi olur.''
''Aynı gibisin,'' diye onayladı, sanki beni o yıllarda görmüşçesine bana ayak uydurdu. ''Seni ne hâle sokacağımı sen bile tahmin edemezsin.''Ne demeliydim bilemiyordum fakat kaşlarımı çattım. ''Sen benim on sekiz yaşındaki hâlimi nereden bilebilirsin?"
Bir müddet daha gözlerimin içine baktı ve aramıza mesafe koymadı. ''Yirmi iki yaşındasın,'' diyerek daha da dibime girdiğinde yutkundum. Sabahın ilk saatleriyle etrafı aydınlatan Güneş, şimdi onun yüzüne vuruyordu. Kalbim yeterince teklemiyormuşçasına, aramızdaki mesafeyi önemsemeden sert bir dille, ''Çok büyümüş olamazsın.'' dediğinde bunu daha çok bana ve kendisine kabul ettirmek istermişçesine söylemesi bende tokat etkisi yaratmıştı.
''Başkalarının düşüncelerini sana empoze etmesine izin verme,'' diye mırıldandığında usulca başımı salladım. Ne dediğini pek anlamamıştım, onunla birden bu kadar yakınlaşmama da anlam veremiyordum zaten. Kendi kendine mırıldansa da, onu onaylama gibi bir harekette bulunmuştum işte. Bana ne yapmam gerektiğini unutturuyordu. Elim ayağım birbirine karışıyordu yanında. Boğazını temizledikten hemen sonra, Asil havladı ve Barbaros benden uzaklaştı.
''Saçlarını da bu kadar sıkı bağlama, başın ağrır.''
''Benim başım her zaman ağrır.'' diye omuz silktim.
Barbaros'un kaşları çatıldı fakat bir şey söylemedi. Öylece bana bakmaya devam ederken, ''Kahvaltı yapasım yok ama sıcak bir şeyler varsa alabilirim.'' diyerek onunla gideceğimi belirttiğimde mavi gözlerindeki keyif parıltılarını gördüğüme yemin edebilirdim. Hemen ardından gözlerimi kısarak, ortamdaki ne olduğunu anlayamadığım kırıntıları bir rüzgar gibi itmek adına dudaklarımı araladım: ''Aferin sana,'' diyerek omuz silktiğimde, Asil yürümeye başladı. Onun peşine düştüm ve arkamdan gelen Barbaros'a laf atmaya devam ettim. ''Benim gibi bir kızı eve atmayı başardın."
Bana yandan bir bakış atsa da gülmemek için başını başka yöne çevirdiğini görmüştüm.
Bu beni de gülümsetti.
''Harika bir adam seni evine davet etti şu an.'' Kibir dolu sesini işittiğimde gözlerinin kısılmış olduğuna yemin edebilirdim. Yanımdan yürümeye başladığında gülümsemem bir an bile solmadı. Onun bakışları da bana dönmedi. Güneşin gölgelediği yüzündeki gülümseme solmuş muydu henüz bilmiyordum, fakat gülümsemekten benim çenem ağrımıştı artık.
''Bak sen?''
Onay dolu bir mırıltı çıkarttı ve ekledi: "Göstereceksen bakayım?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANDORA +18 |Yeniden Yazılıyor
RomanceKüfür, yetişkin içerik ve rahatsız edici sahneler içerir. ''Sevgilinin evinde, sevgilinin koltuğunda...'' der demez, titremelerim olsa da onun boğuk sesini pür dikkat, en tahrik edici melodileri dinler gibi dinlemeye devam ettim. ''Benim için bana g...