Hayırlı akşamlar arkadaşlar. Sizleri çok beklettiğimi biliyorum. Bunun için özür dileyerek ilk bölümü yayımlıyorum. Elimden geldiğince hatasız olarak düzenlemeye çalıştım. İnşAllah beğenerek ve sıkılmadan okursunuz.
♡♥♡
Keyifli Okumalar...
♡♥♡
" Ben sevilmemek nedir çok iyi bilirim. "
♡♥♡
" Yaprak, hadi kalk kızım " diyen annesinin şefkatli sesiyle yeni güne istemese de gözlerini açmak zorunda kalmıştı genç kız. ' Acaba bugün ne gibi sebeplerden dolayı dayak yiyeceğim, ' diye düşünmeden edemedi. Her gün neredeyse farklı sebeplerden dolayı tartaklanıyor, cezalara mahkum bırakılıyordu ama eskisi gibi artık dayanıklı olmadığını biliyordu. Hem ruhsal hem de bedenen yıpranmıştı genç kız ve olanları artık kaldıramıyordu. ' Keşke eski ben olsam da olanları, haksızlıkları kaldırabilsem ' diye de düşündü. Biliyordu ki ne olursa olsun kabullenmişti artık. Bu böyle idi, değiştiremezdi. Buna inanmıştı artık. Bu hayattan kurtuluşu yoktu. Tek tutunağı, hayatta kalmasının ve tek gayesi annesiydi. Annesi Ayşe hanım da olmasa yaşayabileceğine inanmıyordu. Annesinin şefkati, sevgisi her şeye de bedel diye biliyordu. Annesinin de kendisiyle birlikte acı çektiğini gözyaşı döktüğünü biliyordu.
Düşünceleri bir müddet sonra sevgili (!) babası ve abisine kaydı. Onların neden yaşamını karattığını düşündü ama her hangi bir sonuca varamadı.
' Ben onlara ne yaptım da bana bu eziyeti reva görüyorlar? ' dedi kendince ve içten içe bu sorunun cevabını da oldukça merak etse de sorgulamamayı da öğrendi yaşadıklarıyla beraber. Aslında bana ne kadar kötü davransalar da onları da seviyorum. Aklım ne kadar da ' Hayır onları sevme. Onlar sana kötü davranıyorlar. ' dese de kalbim her zaman engel oluyor bu söyleme. ' Ben sevilmemek nedir çok iyi biliyorum. ' diyen kalbim her zaman kazanan taraf oluyor ve beni sevmeyenleri bile seviyordum. Evet buna aptallık diyebilirsiniz ama gerçek şu ki sevilmemek, yaşayamakla eş değer bir histir.Genç kız bu düşünceler eşliğinde yatağından doğrulup mor battaniyesini üzerinden alarak köşeye koydu ve küçük odasının içindeki giysi dolabının karşısına geçti. Tek kapaklı olan krem renkli dolabının kapağında da boy aynası mevcuttu. Dolabının hemen yan tarafında ki duvarda çocukluğundan kalma çizgi film karakterli duvar saati sabahın dokuzuna yakın olduğunu gösteriyordu. O saati hala orada barındırmasının sebebiyse içinde hala küçük bir kızı yaşatma isteğiydi. Ne çocukluğu yaşayabilmişti ne de şimdi gençliğini.
Aynaya kaydırdı yorgun bakışlarını tekrardan. Uzun zamandır aynalara da küsmüştü ve bu sebeple kendisini incelemeye başladı. Bu aynadaki yabancı birisiydi sanki. Siyah kirpiklerinin çevrelediği ela gözlerinde keder hakimdi, yorgunluk hakimdi ve en önemli acı hakimdi. Gözlerinin altı yorgunluktan, ağlamaktan, uykusuzluklarından kalma morluklar eşlik ediyordu. Bakışları hafif kavisli burnunun altındaki kurumuş kana kaydı ve ardından küçük ama dolgun dudağının patlamış olmasına. Dün akşam babasından yine anlayamadığı sebepten dolayı tokatı yediği patlamış ve kanı kuruyup kabuk bağlamasına sebep olduğu dudağına baktı. Narin elini yavaşça kaldırıp, ince parmaklarıyla dudağındaki yaranın üzerine dokundurdu ve ardından bir kaç damla gözlerinden akıp ıslattı yanağını. Yanağının belli yerlerinde de moraltılar ve küçük çürükler baş gösteriyordu. Daha yaşı 19 olmasına rağmen sanki 30 yaşındaymış gibi hissediyordu. Vücudu da aynı yüzü gibi enkaz altındaydı. Omuzları yaşadıklarından dolayı çökmüş, yaşadıklarını ortaya seriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KABULLENİŞ
General Fiction💟 Yusuf Ali HANZADE - Yaprak HANZADE 💟 Güven.... Güvenmek.... Bir insanın güvenini yıkması.... Diğerinin güvensizliğinle baş etmesi... Hangisi daha acı... Güvensizlik mi yoksa Güvensizliğinle baş eden bir kalp mi? Biri Yusuf... ...