Meyveli gazozumu içerken Ahn Seol'un izlettiği komik videoya gülüyordum. Kantinde oturmuş serin ortamın keyfini çıkarıyorduk.
Çıkarıyorduk, çıkarmasına da... Az ötede Min Ho ve arkadaşları varken içim biraz hüzün doluydu. Ühü~
Hele ki onu böyle sevimli sevimli gülerken görmek resmen canımı acıtıyordu. Benimle gülsün, benimle otursun, benimle konuşsun istiyordum. Bunun için bir yola girmiştim. Ama ne yazık ki işler ters tepmişti. Min Ho açık açık aramızda bir şey olmayacağını söylemişti. Neyse ki beni bilmiyordu da şuan yüzüne bakabiliyordum. Aşırı utanç verici olurdu yoksa...
"Bu adamın videoları beni öldürüyor ya.." Diyerek gülmeye başlayan Ahn Seol'e ben de kıkırdayarak eşlik ettim. İzlettiği videodaki adamın ince sesini taklit ederek aynı cümleyi kurduğumda Ahn Seol daha fazla gülmeye başladı. Ben de onun bu haline güldüm. O sırada gözlerim Min Ho ile buluşmuş, hızla gülüşümü silmiştim. O ise yüzünde bir tebessüm ile bakmaya devam ediyordu. Rezilliğime lanet ederek bakışlarımı kaçırdım.
Beni salak gibi gülerken görmesi utandırmıştı!
"Bu ne bakıyor bize?"
Ahn Seol'un konuşması ile kafamı arkaya çevirdim. Hemen arkamda ayakta öylece şaşkınlıkla duran Ha Na Bi gözlerini birkaç kez kırpıştırarak yutkundu ve dikilmeyi bırakıp kantinin içine doğru ilerledi. Bana neden öyle baktığına anlam veremeyerek önüme döndüm. Bu kızdan tam anlamıyla nefret ediyordum. Para ile her şeyi halledebileceğini sanıyordu.
Sırf popüler diye Min Ho ile kendisi hakkında dedikodular çıkarması da nefretimi arttırıyordu.
Gazozumun bittiğini fark edince kalkıp köşedeki çöp kutusuna attım onu. Zilin çalmasına henüz vardı. Telefonuyla ilgilenen Ahn Seol'e baktım.
"Ben lavaboya gidiyorum."
Beni başıyla onayladı. Çaktırmadan Min Ho'ya ufak bir bakış atarak kantinden çıkmak istedim ancak onun çoktan bana baktığını görünce hafiften şapşala döndüm. Ama yine de bozuntuya vermeden seri adımlarla kantinden çıktım. Koridorda ilerlerken arkamdan birinin seslenmesi ile durdum.
"Park Lu Yin!"
Tavus kuşu ben durduktan sonra hızlıca yanıma yaklaştı. Ona sert ifadem ile bakmaya devam ettim yanıma gelene kadar.
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Ne var?" Ses tonumun kabaca olmasını hiç umursamadım. Onu pataklamadığıma şükretmeliydi. Gerçi ben öyle kavgaya girişecek bir kız da değilim. Ama ağzım iyi laf yapardı. Sadece cümlelerimle bile gömerdim bu kızı buraya.
"O sen miydin?"
"Kim ben miydim?"
"Bilmemezlikten gelme. Sınıfta beni tehtid eden...sen miydin?"
Alayla güldüm.
"Yine ne saçmalıyorsun acaba? Seninle uğraşamam, daha önemli işlerim var. Malum... Her gün yeni bir sıkıntı çıkardığınız için arkanızı ben topluyorum."Gideceğim sırada kolumdan tuttu. Kaşlarımı çatarak ona dönüp kolumu çektim. Kim oluyordu da bana dokunabiliyordu? Her tanıdığına tensel temas yapacak diye bir şey yoktu.
"Seni duydum. Kantinde... O ince sesinden tanıdım. Sınıfta beni Min Ho'dan uzak durmam konusunda tehtid ederken de o sesi kullanmıştın."
Ona doğru bir adım attım, dibine kadar girdim. Ürkek bir şekilde geriledi.
"Öyleyse ne yapacaksın? Sen de beni mi tehtid edeceksin? Ne ile?... Herkes senin ne mal olduğunu anladı. Min Ho da buna dahil."
Yutkunduğunu fark ettiğimde güldüm tekrar.
"Bu işler öyle para ödeyip rolü kapmak ile olmuyor değil mi? Şimdi çeneni kapalı tutsan iyi edersin, sınıfta söylediklerim hala geçerli çünkü."
Onu korkak hali ile orada bırakıp ilerlemeye devam ettim. Aklı sıra bana hesap soruyordu...
Gereksiz.
Napıyosunuz Lu Yin hanımmm
Ahsjsjdkssk
![](https://img.wattpad.com/cover/234531644-288-k934068.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Did İt | Lee Min Ho
FanfictionLee Min Ho, okulun tiyatro kolunun başkanıydı. Park Lu Yin ise onun provalarını bile izlemeyi severdi. Sonunda bir cesaretle Min Ho'ya mesaj attı. Ancak bambaşka bir taktik uygulayarak. Hamlet: Oyunculuğun çok kötü. Neden tiyatro kulübünü seçtin k...