41🎭

4K 411 267
                                    

Yanağımı öpmek için uzanan Min Ho'nun dudaklarına iki parmağımı bastırarak bu hareketini engellediğimde, parmaklarını dudaklarından çekip kaşlarını çattı.

"Böyle mesafeli mi olacağız cidden?"

Sızlanmasına karşı ona döndüm.
"Bir süre evet. Hiç öyle bakma, hak ettin sen bunu. Hesapta yokken kalkıp Busan'a gittim ben senin yüzünden çek şimdi cefasını."

"Senin çeneni tutamayışından dolayı ayrıldık güzelim, hatırlatayım." Alaylı bir şekilde konuşmasına gözlerimin devirdim. "Ayrıldık diyebiliyorsun?"

Anında gözlerini kırpıştırıp toparlamaya çalıştı.
"Y-yani şey, ayrıldık ama az ayrıldık. Tam ayrılmış da sayılmayız."

Bu sefer ben kaşlarımı çattım.
"Az mı ayrıldık? O ne demek?"

Min Ho bir anlığına dediği şeyin saçmalığını hatırlamış gibi elini alnına çarptı.

"Hay kahretsin, hep Ahn Seol'un halt yemeleri bunlar."

"Ne?"

"Boşver."
Oturduğumuz çimlerin üstünde biraz bana yaklaşıp koltuk altlarımdan tutarak bedenimi hava kaldırdı ve bacaklarının üstüne oturttu. Dudaklarımı büzerek ona bakmaya başladığımda kollarını yumuşak tüylü hırkamın üstünden bedenime doladı.

"Aramıza mesafe koyma, ne olursa olsun."

Mırıldanarak;
"Neden?"

Elini saçlarıma götürüp bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Dayanamıyorum. Sana öfkeli olup olmamam da hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sadece... Uzak kalmayalım işte. Olmaz mı?"

Gözlerinin güzelliğine bakıp tebessüm ettim.
"Olur..."

Onun da dudaklarında tatlı bir gülümseme oluşmuştu. Belimdeki kollarını iyice sıkarak bedenimi kendisine yaklaştırmış ve çenesini omzuma yaslamıştı. Ben ise ellerimi ensesine götürüp saçlarını sevmeye başladım. En huzurlu dakikalarımı geçiriyor olabilirdim.

İnsanların genelde piknik yapmak için kullandığı ormanlık bir alandaydık. Aslında şehir merkezinde büyük bir parka sahiplik yapıyordu burası. Biraz ilerleyince yüksek bir tepeye çıkılıyordu. Buradan bakınca tüm şehir ayaklarımızın altında gibiydi. Manzara güzel görünüyordu. Üstelik gölge alan bir yer olduğundan insanı ferah ferah hissettiriyordu.

Bir süre Min Ho ile aynı pozisyonda kaldık. Ardından onun şarkı mırıldandığını fark ederek geriye çekilip yüzüne baktım. Böylece o da çenesini omzumdan çekmiş oldu.

"Senin sesin çok güzelmiş?"

"Öyle mi? Tüh, keşke müzik kulübüne üye olsaymışım."

Alaylı bir şekilde konuştuğunda omzuna vurdum.
"Dalga geçme, ciddiyim ben. Sesin gerçekten güzel."

Bu sefer kıkırdayıp tekrar bana sarıldı ancak başımı göğsüne yaslamamı sağladı. Bebek uyutur gibi bir eli sırtıma hafif hafif vuruyor, diğer eşi saçlarımı okşuyordu. Şarkıyı söylemeye devam ettiğinde gözlerimi kapadım. Esen rüzgar ile birlikte iyice mayışmış kendime engel olamayarak esnemiştim.

~

"Lu Yin... Uyan güzelim."

Gözlerimi araladığımda görüş açıma Min Ho'nun tişörtü girdi. Kafamı onun göğsünden kaldırıp sağ gözümü ovaladım. Hala dizlerinin üstünde oturuyordum. Bana gülümseyerek bakıyordu.

I Did İt | Lee Min Ho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin