"Bir ölümün ardında sırlar belirdi ve o sırlar ölümü getirdi."
Derin Sezgil babasını birkaç ay öncesinde kaybetmiştir. Babasının ani ve beklenmedik ölümü hayatını sarsıcı bir oyuna sürükleyeceğinden habersizce yaptığı plan hem onun felaketi olacaktı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ceylan Ertem & Mabel Matiz - Kör Heves
Sena Şener - Sendin Düşmanım
Gece - Yarım
Konfüçyüs demişti ki: Karanlığı lanetlemektense, bir mum yakın. Hayatım belki de lanetlenmeye layık bir hayattı. Babamdan sonra yaşadığım her şeye lanet etmeliydim, her şeyden vazgeçmeliydim, hatta kendimden bile. Ama vazgeçmek lügatıma işlenmiş bir sözcük hiçbir zaman olmamıştı. Hiçbir zaman bana bu öğretilmemişti. Halbuki biraz da olsa vazgeçmeyi bilseydim, elbet bugün burada olmazdım. Çünkü insan vazgeçmeyi de bilmeliydi. Vazgeçemeyeceğimi bildiklerime karşın hayatımın karanlığı ruhuma sinerken, her karanlıktan geçmenin yolunun çok az da olsa ışık gerektirmesi gibi; babamın yokluğundan sonra kalbimde yanan kırk mumun otuz dokuzu yavaşça sönerken geriye kalan tek mum da hayatımın karanlığına yön olmuştu.
Şimdiyse bu karanlıkta elimde meşale gibi taşıdığım mum, ruhuma sıçramış ve beni de cayır cayır yakmaya başlamıştı.
Bir yumru belirdi tam boğazımda. Bir yaş aksa gözlerimden belki geçerdi o yumru. Ama benden ne o yaş akardı ne de o yumru geçerdi.
Birkaç kez yutkundum fakat o kadar çok sık yutkundum ki boğazımda bir ağrı oluştu, buna rağmen daha ne kadar yutkunursam yutkunayım boğazımda mıhlanmış olan o yumru ise bir türlü gitmek bilmiyordu. Telefonda duyduğum o ses ise aklımdan bir türlü silinmiyordu. O cümleden sonra Cihan başka şeyler söylese bile anlama yetimi kaybetmiş gibi sadece Rüzgar'ın göz bebeklerine bakıp yaşadığım şoku sindirmeye çalışıyordum ancak hayır, bu şok öyle kolay bir şekilde geçip gidecek gibi değildi.
Dudaklarım kendiliğinden aralandı ancak kelimeleri oluşturabilecek şekilde değildim. Sanki o duyduğum cümle zihnime büyük bir darbede bulunurken, kelimelerimi de zihnimin içerisindeki kara deliğe gitmesini sağlamış olmalıydı. İrice açılan ela gözlerimi kırpıştırdığımda, kesik kesik bir soluk aldım araladığım dudaklarımdan. Rüzgar ise bu şaşkınlığıma bir anlam veremediği için ciddi bir yüz ifadesiyle beni izlemekle yetiniyordu. En sonunda Cihan'ın söylediği kelimelere bir son vermek amaçlı konuşmam gerektiği için aceleyle birkaç kelimeyi birleştirdim.
"Cihan telefonu kapatıyorum bana adresi mesaj olarak at, depoya geliyorum. Orada konuşalım," dedim titreyen sesimle ve cevabını duymadan yüzüne kapattım. Kurumuş boğazım Sahra çölü gibiydi, o mıhlanmış ağrı ise geçmek bilmiyordu. Dudaklarımı nemlendirme ihtiyacı duysam da bir heykelden farksız durmadan edemiyordum. Zaten Cihan'la daha fazla konuşmaya mecalim yoktu ya da başka bir şeyler duymaya. Benim duyduğum bana fazlaydı.
İki el yüzüme doğru yanaştığında bir tepki veremeden Rüzgar'ın avcunun yüzümü hapsetmesine şahit oldum. Sıcaklığı avcundan tenime doğru yol alırken dikkatli bakışları yüzümde geziyordu. "Derin ne oluyor? Yüzün kireç gibi oldu. İyi misin?" diye sordu evhamla.