2: Binlerce Domino Taşı.

229 57 76
                                    

Saturnus - For Your Demons

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saturnus - For Your Demons

Sami Freeman - Before I Fall

Sleeping At Last - Saturn

Karanlık bir yoldaydım. Yolum o kadar karanlık ve ıssızdı ki, dünyada sadece ve sadece kendimin olduğunu düşünmemi sağlayacak kadar bir yalnızlık, bulunduğum yere hakimdi. Boynumu gökyüzüne doğru çevirirken, dolunay beni selamlıyordu. Dolunayın etrafında hiçbir şekilde yıldızın olmaması dikkatimi çekerken burada ne işimin olduğunu istemsizce sorguluyordum. Gökyüzündeki dolunayın yalnızlığı, yerde var olan benim yalnızlığımın temsili gibiydi ve beni anlayamadığım her şey fazlasıyla sıkıntıya düşürürdü.

Başımı gökyüzünden indirdiğimde yola bakmıştım. Bir otobandaydım. Dümdüz bir yolu görürken gözlerim, neler olduğunu kesinlikle anlayamıyordum. Üstümde bulut mavisi bir elbise vardı. Uçuş uçuş, yerlere değen mavi elbisem beni ısıtmıyordu. Tenim rüzgarlar tarafından acıyor, sonra da yakıcı bir sızı bırakıyordu. Üşüyordum ve kendimi fazlasıyla savunmasız bir şekilde hissediyordum. Çığlık atsam, sesim tek bana dönecek gibiydi. Neden burada kimse yoktu? Dünyanın sonuna geldiğimi düşünmüştüm istemsizce. Bedenim sanki bir kafese kapatılmıştı ve benim çıkma özgürlüğüm ellerimden alınmıştı. Bu yol da, benim özgürlüğümü elimden alan bir geçitti sanki.

Zaman, yer ve tarih kavramlarını hiçbir şekilde tahmin edemeyecek bir hâldeydim. Bildiğim tek şey, karanlık her yere hakim olmuştu ve ben gece saatleri içerisinde olmalıydım. Hava da serindi. Kış ayında olmaya devam ediyordum demek ki... Geriye doğru baktığımda, önceden geldiğim yolun ilerisine göre daha aydınlık ve berrak olduğunu düşünmüştüm. İleriye baktığımda ise beni bir karanlık karşılıyordu. Geriye gidersem eğer, öncesine ulaşabilir miydim?

Tuhaf bir paradoksun içerisinde yer aldığımı düşünürken, bir kez daha geriye döndüm. Geçmişte ışıklar vardı, belki kurtuluş bulunuyordu ama ilerisinde ise ne olduğunu kestiremediğim bir karanlık hakimdi. Kendimi pusulasını kaybeden bir denizci gibi hissediyor, iki yolun ortasındaki araf noktasında bedenimin kavrulduğunu düşünüyordum. Kader çizgisinin üstünde geziyor gibiydim. Başlandığım noktaya dönersem, düşmeden kurtulabilirdim ama ilerisine ulaşmayı arzulayan bedenimi de zaptetmek fazlasıyla zordu. İki seçenek arasında kalırken, hava daha güçlü bir şekilde rüzgârını bedenime savuruyordu. Yolun kenarlarında olan ağaçların, yapraklarının hışırtısı bedenimi her an biraz daha geriyordu ve ben kaskatı bir şekilde bedenimin kaldığını hissediyordum.

Mantığım geriyi, kalbim ileriyi bana sunarken başımı ellerimin arasına almıştım. Düşünceler beynimi paramparça edecek kadar kuvvetliydi ve ben kendimle savaşıyordum. Kendime ait olan tüm hisler benim içimde bir tufan oluşturken, dizlerimin soğuktan titrediğini fark ettim. Başkasıyla savaşsaydım eğer, kazanma ihtimalim çok daha yüksek olacağını biliyordum. Hele ki, savaşacağım kişi tanıdığım birisiyse onun zaaflarıyla oynayıp onu alt edebilirdim. Fakat kendimle savaşmak zorunda kalınca ne yapacağımı bilemiyordum. Titreyen dizlerim beni yere çökertirken, ellerim hâlâ başımı sımsıkı sarıyordu. Düşüncelerimi ellerime geçirmek istercesine sımsıkı tuttuğum başım, inat edercesine daha çok bana kelimeler fısıldıyordu.

Tehlikeye Adım Adım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin