4: Hissizliğin Damarlarına Saplanan Hisler.

158 49 29
                                    

Pinhani - Ne Güzel Güldün

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Pinhani - Ne Güzel Güldün

Cem Adrian - Bir Katilin Ellerinde

Perdenin Ardındakiler - Ellerim Seni İstedi

Ben kendi ikilemimin arasında dönüp dururken ona baktım. Her ne kadar ifademi sabit tutmaya çalışsam da, bir şekilde gerilmiştim ve bunu Rüzgar da anlamıştı. Acı kahve gözleri kısılmış, benim bir şey söylememi beklemeye başlamıştı. Fakat gerçekten de ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Sessizdim. Normalde hep söyleyecek şeyler bularken şimdi sükuta düşmüştüm. Kelimeler benden köşe bucak kaçıyordu.

Masanın üzerinden yumruk yaptığım elimin üzerine kumral renkteki ellerini getirdiğinde, kirpiklerim titremişti ve kaşlarım çatılmıştı. Soğuk elimin üstünde hafifçe gezen sıcak parmakları yutkunmamı sağlayacak kadar yakıcıydı. Gerildiğimi ve bedenimin aniden fütursuzca söylediği cümle karşısında kaskatı kesildiğimi anlamıştı, bu yüzden de benim buzlarımı çözmek için sıcacık ellerini kullanıyordu. Eli, ellerimde işe yarıyordu fakat kalbime ulaşamıyordu.

Gözlerini gözlerime kilitlerken, kaşlarım eskisi hâline geldi ve sonra yaptığım yumruk da çözüldü. Yaptığı hipnoz etkisi yaratmıştı. Parmaklarımı okşamayı bırakıp, elimi sadece tuttuğunda dudaklarında ufak bir gülüş hayat bulmuştu ama benim yüzüm yine de ifadesizdi. Gülümsemesi sakindi. Benim ifadesiz yüzüme rağmen gülümsemesini bozmaktan vazgeçmemişti.

"Sanırım böyle bir şey söylememi beklemiyordun, haklı olarak. Söylemek istediğim şu ki, özelsin sen. Diğerlerinden farklısın. Diğerleri gibi olsan seni tanımak istemezdim. Ayrıca kendini germene cidden gerek yok."

Söylediğini tasdikler gibi sahici bir sesle ve beni de daha fazla sakinleştirmek istercesine konuşmuştu. Kelimelerinin her birisinde usul bir tını vardı, ben ise onun sesinin tınısında gerilen bedenimin gevşediğini hissetmiş olmam benim yanılgım olamazdı. Sesinde tuhaf bir etki vardı. Sesiyle bakışları da bir bütün haline geldiğinde gerilen çehrem biraz da olsa düzelir gibi olmuştu.

Beni rahatlatmak için söylediği cümle az da olsa bana iyi gelmişti fakat bir cümle kurmaya da gerek duymamıştım. Lacivert renkteki gömleğinin yakasını düzelttiğinde gözüm bu yaptığı harekete karşın keskinleşmişti. Boynundaki damarlar ve köprücük kemikleri kendiliğinden fazlasıyla belirgin duruyordu. Değişik bir havası vardı. Siyah renkteki saçları, acı kahve gözleri ile uyum sağlıyordu. Kumral teni ve kısa sakalları ile kusursuz denebilecek bir adamdı. Yalan söylememek gerekirse kendine olan güveninde haklıydı. İnsanın kendisine olan saygısını bile yitirebilecek bir şekilde gizemli bir cazibesi gözüküyordu. Tanrı sanki diğer adamlardan onu kayırmak istercesine bir de gözlerine ışıltı eklemişti.

Gözlerimi ondan çektiğimde önümdeki mönüye gözlerimi çevirmiştim. Elimi de çekip mönüyü tuttuğumda, ellerim özgürlüğe kavuşan eski bir mahkum gibiydi. Rüzgar'a bu şekilde bakmam hataydı. Kendime olan dürüstlüğümün de bir dozu olmalıydı. Onu bu kadar detaylı yorumlamam gerekirdi. Yoksa düşüncelerim yanlış noktalara gidecek gibi duruyordu, ben ise bunu kesinlikle istemeyecek kadar kendimin bilincinde olan birisiydim.

Tehlikeye Adım Adım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin