14••• "Şüphe''

768 67 16
                                    

''Şüphe, insana hayatı zehir eden acımasız bir duygudur.''

İnsan uyuştuğu zaman bir şey hissedebilir miydi? Kasıp kavuran bir fırtınayı bile kendi teninde bu kadar net hissedebilir miydi?

Uyuşmuştum. Ruhum uyuşmuştu.

Tüm olayların ruhumda yarattığı etkinin, siyah bir mürekkebin kağıtta bıraktığı o keskin etkisinden hiçbir farkı yoktu. Bende hiçbir his uyandırmayan karşımdaki bir çift göze bakarken ifadesiz durduğumu biliyordum. Sanki ruhum değilde mimiklerim uyuşmuş gibi.

''Bir şey söylemeyecek misin?''

Kelimeler oldukça netti. Baran'ın gözlerine baktığım her an aslında gözlerim tüm o kelimelerin yerini alır gibi her şeyi anlatıyordu. Başımı iki yana salladığımda bakışlarımı kaçırmadım. ''Hayır.''

Neden bu ifadesizlik üzerime bir is gibi sinmişti bilmiyordum. Normalde bu duruma sevinmem gerekmiyor muydu? Kazadan sonra bana ulaşan biri çıkmıştı karşıma. Hem de sevgilim olduğunu söyleyen biri. Yalnız hissetmeyecektim, o evde kalıp Doruk'a da Uraz'a da muhtaç gibi hissetmek zorunda kalmayacaktım. Ama neden içimde o olması gereken sıcaklığı hissedemedim? Neden iyi hissetmek yerine zamanı geri almak istedim?

''Hale? Neler oluyor?'' Doruk'un sesi çok düz çıkmıştı.

Hale'ye baktım. Baranla iletişime geçtiği oldukça açıktı, ama neden yapmıştı bunu?

Elimden düşecek gibi tuttuğum raketi yere bırakırken oldukça sakin kalaya çalışarak duygularımı mantığımın gölgesine hapsettim. ''Sizi hatırlamıyorum,'' dediğimde cümlemdeki ikinci çoğul şahıs ekinin anlamı Baran'a ulaşmıştı bile. Gözlerindeki o kırgınlık, bir hayal kırıklığı kadar sıcak ve yakındı.

Baran gözlerini birkaç kez kırparken şaşkınlığın vermiş olduğu hisle bir iki adım geriledi. ''Şaka mı bu?'' Gözlerini benden çekip Doruk ve Uraz'a diktiğinde o kırgın ifadenin yerini sert bir bakış almıştı. ''Oyun mu tüm bunların hepsi?''

''Kimsenin oyun oynadığı yok, Baran.'' Hale'nin sesi ona oranla sakin çıkmıştı. ''Sana onun kaza geçirdiğini söylemiştim.''

Belki de tüm ipucuyu ortaya döktükleri bu konuşmayı yaptıklarında gözlerim istemsizce Uraz'a kaydı. Sert bakışlarının altında şaşkınlık yattığına emindim, kaşlarını çatarak önce Hale'ye sonra Baran'a baktı.

Gözlerimi bu sefer Doruk'a çevirdim. O kısa anda belki de çoğu şeyi yakalamıştım. Doruk beklediğimin tersini vermişti bana. Hiçbir şaşkınlık görmediğim o gözlere dikkatlice bakarken içimi bir şeyin gıdıkladığını hissettim. Doruk'a bakmaya devam ederken benim bakışlarımı fark ettiği anda yüzünde tedirginlik oluştu. Hiçbir şey sormayacaktı öyle mi? Kız arkadaşının, evine birkaç hafta önce aldığı bir yabancının erkek arkadaşıyla alakası ne olduğunu sormayacak mıydı mesela?

Zihnimi durdurdum. İçime kazınan o eski duygu, kendini hatırlattı. Su yüzünde yüzen bir düzine hislerin içinde en gerçekçi olanı oydu. Sanki bütün düşüncelerim bir savaş başlatmıştı ve hepsinin kılıcı arkasında biriktirdiği olaylar yığınıydı. Bu olaylar ne zaman kanıt olarak önüme sunulursa o zaman o duygu kılıcını kuşanacaktı ve savaşı kazanacaktı. Bu savaş sonunda akan şey sadece benim kanım olacaktı.

Bedenim gerildi, hiçbir şey yapmadan bana zamanın taşıdığı bu adama bakarken bir anı hatırlamaya çalıştım. El ele tutuştuğumuz, gülüştüğümüz, ağladığımız, hatta belki seviştiğimiz bir an hatırlamaya çalıştım. Ama ne bunlara ait bir his vardı içimde, ne de bir anı. Zaman Baran'ın aleyhine işlemişti. Sakalları, gözleri, kirpikleri. Bende bir uçurum kadar boş ve derindi.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin