22••• "İkilem"

861 46 3
                                    

Neden hayatımızdaki bazı kararları vermekte gerçekten zorlanırız ki? Bizi çelişkide bıraktıkları için mi? Bizi zorda bıraktıkları için mi? Yoksa gerçekten zor oldukları için mi?

Arkamı dönüp adamın gözlerine bakarken aynı dakikalarda tüm düşüncelerimi silmeye çalışmak yahut yok saymak, zor olmuştu. Fakat yinede yapmıştım. Adamı reddetmeyip, onunla beraber abimin yanına gitmek için yol almıştım. O anlık oluşmuş bu kararın önemli bie nedeni var mıydı peki? Bence yoktu. Sadece tek bir şey vardı içime oturup beni buna inandıran; geri döneceğimi bilmek.

Geri döneceğimi biliyordum. Sadece, beni gittiğim yerde neler bekliyordu bunu bilmiyordum.

Yarım saatlik bir yolun sonunda beni abime götüren adamın olduğunu sandığım, renginin kirlenmiş beyazdan griye kaçan küçük arabadan indim. Geldiğimiz yer, oldukça tenha bir yerdi. Sivri çeneli adam onu takip etmem gerektiğini ifade eden bir hareket yapıp önüme düştü. Etrafımı inceleyerek adamı takip etmeye başladım. Biraz yürüdükten sonra, sıvası dökülmüş küçük bir klübeye girdik. Adam aniden arkasını dönüp durduğunda hızımı alamadığım için ona çarptım.

"Şuradan atlaman gerekecek," dedi eliyle bir kaç metre uzağımızda olan yeri göstererek, "Yapabilir misin?"

Olumlu anlamda başımu sallamakla yetindim. Adam yavaş adımlarla gösterdiği yere gitti ve ilk denemeyi o yaptı. Ayağımı onun koyduğu yerlere koyarak beton zemine atlayacaktım ki yaramda oluşan bir ağrı sinyal verince birden durdum. Adam korktuğumu sanmış olmalı ki elini uzattı. Fakat tutmayarak dişlerimin arasından mırıldandım, "Kendim hallederim."

Abime hala olası bir öfke duyuyordum. Hala ondan nefret ediyordum. Buraya, kesinlikle onun hastalığını ve durumunu merak ettiğim için gelmemiştim. Onu son kez görmek için gelmiştim.

Son yeride geçtiğimizde sonunda ahşap kapıdan geçtik. Geldiğimiz yer rutubet ve ter kokuyordu. Birden midemin bulandığını hissettim ve elimi karnıma götürdüm. O esnada gözlerim abimi bulmuştu. Onun gözleri de beni. Bir an öylece kalsakta abim beklemediğim bir şekilde bana doğru koştu ve beni kollarına aldı. Bana öyle sıkı sarılıyordu ki canım acıdığında onu itmeye çalıştım.

Benden ayrıldığında gözlerinin içi özlemle dolmuş bir biçimde gülüyordu. "Çok şükür iyisin." dedi kollarımdan tutarak.

Hiçbir şey söylemeden öylece ona bakıyordum. Bunu fark etmiş olmalı ki gözlerindeki gülümseme yerinde sadece özlem kalmıştı.

"Geleceğini biliyordum," dedi umutlu bir biçimde. "Kendimi sana affetireceğim."

Alayla güldüm. "Lütfen sus artık abi. Doğum günümün ilk saatini bile burada, seninle birlikte, geçirmeyeceğim."

Abim bir kaç adım geri gitti. Ne söyleyeceğimi tahmin etmiş yüzü düştü.

"Abi," dedim boğuk sesimle, "Ben sana ne yaptım? Söyler misin?"

Ağlamayacaktım. Sinirim hıncını gözyaşımdan çıkarmayacaktı. Buna izin vermemeliydim.

"Maya bak.." elimi kaldırarak susturdum onu. "Ben sana hiç bir şey yapmadım." dedim tane tane. "Peki sen abi? Canımın ne kadar yandığını biliyor musun? Kalbim parçalanıyor, parçalar ruhumu kesiyor, bunun farkında mısın abi?"

Sesim beklemediğim bir anda titremişti ve abim gözlerini acıyla kıstı. Fakat devam edecektim bomba atışıma, "Gerçekleri görmüyor musun hala? Sen bir katilsin, ben ise senin suçunu en ağır biçimde ödeyen biri." öksürmeye başladı, aldırmadan devam ettim, "Sana soruyorum, ben bunları hak ediyor muyum? Bu kadarı çok fazla abi, katlanamam. Sen suçlu olan tek kişisin, bu oyunu başlatan tek kişisin." Daha hiddetli bir biçimde öksürdü ve öksürüğünün şiddeti klübede yankılandı. Benim sorum onun öksürüğünün yanında bir fısıltı gibi çıkmıştı, "Biz nasıl abi-kardeşiz?"

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin