7

582 61 113
                                    

___

[Yeraltı]

Jaehyun

"Sen daha fazla konuşmazsan ben seni sonsuza kadar susturacağım ama, hadi şaşırt bizi."

Johnny'in sözleri üzerine suratı kan içinde olan adam sadece sırıttı ve baygın baygın bakmaya devam etti. Kore'ye dönmemiz, Ten'in paslanmış hackerlık becerileriyle o geceye ait görüntülere ulaşması üzerine adamı yakalamamız ve şu an sorguda olması birkaç saat içinde gerçekleşmişti. Yediği bir ton dayaktan sonra söylediği tek şey bizimle uğraşan gizli liderin adamı olduğuydu. Bunun öğrendiğimden beri üzerimdeki bütün gerginlik gitmişti çünkü mesaj atanın gizli lider olduğunu ve sadece benimle uğraşamadığını anlamıştım. İnatla grubumuzla uğraşıyordu.

Küçücük bir depoda ekipten sadece ben, Yuta, Taeyong, Mark ve Johnny vardık. Mark ağzında gevelediği sakızı tükürüp sandelyede ölümünü bekleyen adama ilerledi. Konuşmayacağını biliyorduk, çünkü kimliği ortaya çıktığı anda yok olacağını bilen bir lidere sahipti, küçük piyon. Adamın oturduğu sandalyenin arkasına geçti. Saçlarından çekerek boynunu kıracak dereceye getiren Mark, adamın gözlerine bakmasını sağladı. Gülümsedim, Mark korkunç gözüküyordu.

"Seni basit bir şekilde öldürmeyeceğimizi anlamış olman gerekir. Şimdi söyle bakalım sikik herif, kime çalışıyorsun?"

"Bu işe basit bir şekilde ölmeyeceğimi bilerek girdim, ne yaparsanız yapın daha fazlasını duyamazsınız."

Mark, kafasını biraz daha geri çekince adamın acıyla inlemesi bütün depoda yankılanmıştı, bedeni tamamen bağlıyken tek yapabildiği bağırmaktı zaten. Dikkatimi dağıtan şey Yuta'nın adım sesleri olmuştu adamın önünde durup Mark'a durması için işaret verdi. Arka cebinden havalı bir döndürme hareketiyle mora boyadığım bıçağı çıkardı. Gülümsemem genişlerken izlemeye devam ettim, mor bıçak sandığımın aksine karizmasını çizmemiş ve ayrı bir hava katmış gibi gözüküyordu. Göz göze geldiğimizde bakışlarımızı ayıran şey sandalyedeki adamın kıkırdaması olmuştu.

"Oyuncağın, tehlikeli gözüküyor."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım, bıçağı daha fazla beklemeden adamın boğazına bastırdı.

"Sabrımı sınama benim. Küçük liderini bulamayacağımızı mı sanıyorsun? Bu sadık eleman hallerine değecek mi sence?"

"Bulamayacaksınız, hepinizin sonunu o getirecek."

Yuta'nın sinirle bıçağı biraz daha bastırdığını gördüm, nefesini kesene kadar devam etti. Adamın bakışlarında korku yoktu ama bedeninin titrediğini görmüştüm, acıyordum. Ve onun canını ben alacaktım. Yaslandığım duvardan bedenimi ittirdim, eski kırık kumar masasının üzerindeki silahı alıp Yuta'nın yerini aldım. Konuşmayacaktı işte, uzatmaya gerek olduğunu sanmıyordum. Silahı adamın alnının ortasına dayadım. Taeyong'un gözleri üzerimdeydi, bu beni germek yerine keyfimi daha da yerine getiriyordu.

"Kendi sonuna hazırlan derim."

Kanlı gözleri ile bana bakarken sırıttığını gördüm, o gece üzerime saldırdığı andaki soğuk kanlılığından bir şey kaybetmemişti fakat ölecekti işte.

"Jung Jaehyun, bundan sonra attığın her adımda dikkatli ol, elindeki silahı kolayca düşürmelerine izin verme."

Düşünmeden tetiğe dokundum, bu haldeyken bile laf sokmaya çalışmasına güzel karşılık verdiğimi düşünüyordum. Patlama sesinden sonra oluşan sessizliğe aldırmadan adımlarımı geri çektim, artık bu lanet depodan gitmek istiyordum. Yuta ayağıyla sandalyeyi itip ölü bedeni düşürdükten sonra gösteri noktalanmıştı. Açık konuşmak gerekirse sadece mor bıçak kısmı ve Mark'ın hiddetlenmeleri beni eğlendirmişti. Hepimiz geride kalan cesede sırtımızı dönüp birbirimize baktık, depodan çıkmamızla birlikte bütün kasvet de yok olmuş gibi hissediyordum, yine de gerginlik hakimiyeti bırakmıyordu.

Siesta 'YuJaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin